ZENGİNE ALENİ, FAKİRE GİZLİ İKRAM (Deneme)
Bir insanın seni ağırlamasından, seni uğurlamasına kadar, seni övmesinden seni eleştirmesine kadar, sana sarılıp senden uzak durmasına kadar seninle ilgili yaptığı her davranışta onun samimi olup olmadığını hissedersin…
Ne kadar maske takarsa taksın ne denli yalın görünmeye çalışırsa çalışsın, duygular hissedilir.
-mış gibi yapmanın kârından çok zararı vardır.
Ağlamanın da gülmenin de sahtesini yapmış insanoğlu henüz teknoloji evlere kadar girmeden…
İkramda aşırıya kaçanın da ikramda cimrilik yapanın da niyeti okunur olmuş!
Aşırıya kaçan ”verdiğim değeri gör” demek ister, ”bak ben verebiliyorum” demek ister, ”bende bunlardan var, imkanım var” demek ister, ”sana veriyorum ki sen de bana ver” demek ister.
Cimri davranan da ”sen benim ikramımı hak edecek kadar değilsin” demek ister, ”hak etsen bile benim malım senden kıymetli” demek ister, ”ben maldan daha mal olduğum için ikram etmeye kıyamıyorum” demek ister.
Davranışlar, duyguları ele vermez her zaman.
Sırtını okşayan, ruhunu okşayan, duygularını okşayan birini düşün…
Senden hiçbir şey talep etmemişse samimidir.
İnsanlar olarak hepimiz yeniden seçilme kaygısı olmayan ve emekli olan köyün muhtarı gibiyiz…
Köylülerin iyi gününde, kötü gününde yanında olmamıza gerek kalmamıştır.
Yakınımız dara düşünce görmezden gelmek bizlere atalarımızdan kalma en kötü miraslardan biridir.
Darda iken yanında olmadığımız insanın cenazesinde ağlamak da müthiş bir yetenektir.
Toplumu anlamaya çalışmak için uğraşmaya, araştırmalar yapıp bir yığın para harcamaya gerek yok.
Düğünleri ve cenazeleri dolaşmak yeterli!
”Kaz gelecek yerden tavuk esirgememek.” gibi bir atasözü bu kör olasıca toplumun başucu kitabı gibidir!
Ve bu atasözüne lâyık olmayan tek bir Allah kulu gösterin!
Evin yansa canını siper edip seni kurtarmaya çalışacak olan fakir bir yakınının düğününe giderken yaptığın hazırlığa bak,
Yangını uzaktan seyredecek olan tanıdığın bir zenginin düğününe giderken yaptığın hazırlığa bak!
Hangimiz mağazada hediye alırken zengin fakir ayırt etmiyoruz?
Dostlar alışverişte bizi görünce başımız nereye değiyor?
Kaç insan tanıyorsunuz hediye ve ikram konusunda sadece fakir fukarayı gözeten?
En lüks salonlarda, en lüks yemekleri o yemeğe zerre kadar ihtiyacı olmayan birilerine ikram ederek kazandığımız ne var?
İyi de ben fakire de yediriyorum o yemekten?
Geç onu, çok hızlı geç!
Fakire de ikram edince zengin doyurmak zorunda mısınız? Zengin zaten yeterince doymuyor mu?
Ama benim para kazanmak için buna ihtiyacım var mı diyorsun, ha tamam o zaman haklısın, parayı put yaptıysan diyecek sözüm yok!
Bugüne dek lüks salonlarda sadece ihtiyacı olan insanlara yemek ikram edildiğine henüz rastlamak nasip olmadı…
Fakire gizli yardım edip zengine aleni ikram etmek?
Nereye koyalım şimdi bu sözü…
Toplum böyle istiyor değil mi?
Herkesin böyle bir beklentisi var, haklısınız.
Allah’ın ne istediğinin ne önemi var?
Eskiden böyle değildi şimdi insanlar görgüsüzleşti falan değil…
Eskiden de böyleydi. Kırk gün kırk gece yapılan düğünler vardı, kırk devenin kesildiği…
Sonradan görme olayı eskiden de vardı şimdi de var!
Ama adet böyle! Değil mi?
Evet, adet böyle maalesef.
Keşke bizim adetlerimizde;
Fakir önce oysa kalanını zenginler yeseydi.
Eskiden de şimdi de, önce zengin yiyor, kalırsa fakire veriliyor!
Samimiyetle başlayan konumuz samimiyetsiz bir şekilde devam ediyor gördüğünüz üzere!
Hissedilir efendim…
Görgüsüzlük de hissedilir, sonradan görme de hissedilir, fakir fukarayı gözetmek de hissedilir.
”Kimse binmeyeceği eşeğin kafasına torba takmaz.” sözü yeni icat edilmiş bir söz değil.
Ve bu söz kıyamete kadar geçerliliğini korumaya devam edecek.
Öyle ya, bu kadar insan bu sözün içeriğini doldurmak için gece gündüz çalışıyor…
M’S