YARALARA SÖZSÜZ DOKUNMAK (Deneme)
Sızılarınız vardır kimsenin bilmediği…
Kimseye göstermeye cesaret edemediğiniz yaralarınız vardır.
Yara almış, yaralanmışınızdır.
Yaralayanların ortalıkta görünmediği yerlerde açarsınız yaralarınızı. Bakıp geçer kimi, dudak bükenler olur, bu da yara mı diyenler…
Merdivenden düşenler görürsünüz. Sizinle aynı kaderi paylaşanlar. Dokunurlar onlar yaralarınıza. Sözsüz.
Sözler efkârını yitirir. İhtişamı başlar suskunlukların.
Kelimeler şaşkın, suretler şaşkın sanırsınız. Değildir.
Çağlayan dereler gibi çağlarsınız. Gürleyen yağmur gibi çarparsınız kendi yüzünüze efil efil.
Dağlara vurmak istersiniz kendinizi, dağlar size vurur yağmurun vurduğu gibi, nehirler, ırmaklar size vurur. Dalgalara çengel atar beklersiniz. Beklentiler boşa, hayretler boşadır.
İyilik sağlıktır en çoğu; sorulan sorulara verdiğiniz cevapların.
İyilik de sağlıklı değildir aynı zamanda.
İlletli bir iyiliktir, sağlıksız sorulara verilen sağduyulu cevaplardır bunlar.
Kabuğunu söküp kanattığınız yaralara sözsüz dokunanları sahiplenmek istersiniz. Sahipsinizdir aslında birbirinize.
Esamisi okunmayan katiller vardır, kimi öldürdüğünü bilmeyen.
Fail olmayı göze alırsınız. Gözünüze kendinizden başkasını kestiremez, kendi kendinizin katili olursunuz, baskısız bir itiraf dökülür dillerinizden.
Ben öldürdüm dersiniz. Beni, ben öldürdüm.
Kimsenin bilemeyeceği dağlar büyüttüm içimde ve gömdüm kendimi kendi içime!
Yaradan önce dilleriniz sızlar, sızılarınız sızlar içinizde. Günahınızı, sevabınızı kendiniz tartarsınız, kendi terazinizle.
Şeytanın izinden gittiğiniz yolları içinize kıvırırsınız, melekler merhamet eder iyi niyetliliğinize, kendinize reva gördüğünüz ezaya.
İçinizde bir cehennem, kaynattıkça kendinizi kaynar kazanlarda, gözünüz hep yaralarınızda.
Kaç hayat daha kaçabilirsiniz ki kendinizden? Yaralarınıza sözsüz dokunanların ellerinden kaç mevsim daha kaçabilirsiniz?
İyileşecektir umuduyla dokunanları kaç kez daha itebilirsiniz, kendi uçurumunuza!
Gürültülere sağır kulaklarınız paslanmaz mı?
Yaslanmaz mısınız artık kendi iç dağınıza?
Nehirleri kendi içinize akıtmaktan vazgeçer misiniz, kendi denizinizi yeşertmek umuduyla, içinizde?
Karşılıklı karışıklığın diyaloğuna kulak misafiri olanların yüzündeki zikzaklı tebessümlere, yüz gerilmelerine anlam verebilir misiniz?
Gemiyi terk eden farelere kızıp yaktığınız gemiyi gömebilir misiniz içinize, kendinizi gömdüğünüz gibi?
Yoksa batırır mısınız içinizde büyüttüğünüz denizin dibinde?
Umutsa umut, ütopyaysa ütopya, somurtuşsa somurtuş!
Sizden önce devrilen yollara çıkabilir misiniz uçurumdan aşağı yuvarlayıp da kurtardığınız arabanızla?
Dokunabilir misiniz sözsüz, dost yaralarına?
M’S