yag
YABANCILAŞMIŞ YAĞMUR
Bu yağmur o yağmur değil, renginde tanımadığım yüzler var bu yağmurun, tanımadığım izler, bana bakmayan gözler var.
Eğilip topraktan içtim kana kana yoktu içinde tanıdık bir tad.
Olsun dedim, yağsın madem, sırılsıklam olsun yalnızlığım, ona da tanıdık gelmemiş. Tanıdıklar gelmiyor ki dediler bana, tanıdık kimseler gelmiyor, gelenler yağmur gibi, yabancı, el yani.
İçini üşütür mü yağmur insanın?
Yaşayarak bunu da gördüm ya, gam yemem artık ölmesem bile…
Dokunuşlarına bu kadar yabancı olunmaz ki, saçlarımdan yanaklarıma sızmasına, inmesine derinlere! Hayır, bir yanlışlık olmalı.
Yağmur yabancılaşmamalı, yabana atmamalı beni. Benim kadar olmasa da yabani olmamalı bana.
Yalan, de.
Sürç-i lisan ettim, de…
Bildiğin gibi değilim, yorgundum, ağlamaklıydım, baştan savma mutluluklarım vardı, çocukça heveslere yenik düştüm, başımın çaresine bakamıyordum, de!
İnanmış gibi yaparım merak etme, içimi titret ama üşütme beni.
Sızım sızım sızlattın ne varsa elimde avucumda, kelimelerim düğümlendi ne varsa dilimde boğazımda.
Yağmur!
Söz var bana, tutamayacağın sözler ver. Yabancı değilim, olmayacağım da sana, de mesela.
Ben inanırım, herkese inandığım, inanmış sanıldığım gibi, inanırım sana da.
Yemin etmene gerek yok, Allah çarpar sonra, ben çarpmam, kıyamam sana, çarpılırsın zaten her geldiğinde bana, duvarlarıma.
Güneş bizim, bulut bizim, rüzgar bizim, toprak bizim…
Bu, elleri yumuşak, dokunuşu narin, sözleri berrak yağmur kimin? Niye yabancı bu kadar bana?
İçimde çınarlar, akasyalar büyütür mü dersin o berrak sözleriyle?
Yağmur, uymuyor şarkıların, türkülerin, şiirlerin, gökten inişin, toprağa dokunuşun, uymuyor; bana uymuyorsun, doku uyuşmazlığı var seninle aramızda.
Kanatırdın sen yaralarımı eskiden, onulmaz yaralar açardın, saçardın ne varsa ruhumda sağa sola…
Koyuverirdim kendimi kollarına, düşerdim önüne, savururdun beni, rüzgarımız nereye eserse oraya giderdik, giderdim ben, sen gelmesen de peşimden giderdim.
Gittiğim yerlerde bekliyor olurdun beni, bilirdim, rahattı içim, kaygılarım boşa çıkmazdı.
Hangi dağdan aldılar getirdiler şimdi seni bana, bilmediğim dağ mı kaldı ki?
Çek ellerini üzerimden, çekinme söyle yalanlarını, getirme artık istemiyorum, geride kalanlarını.
Nasırlı ellerin nerede?
Nerede içime düşmüşlüğün? Düşkünlüğün bana?
Haydi, son bir nefes daha ver bana, vedalaşması imkansız bir bahar mesela…
M’S


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube