VELİ ÇOCUĞUN DEĞİL KENDİ ÖDEVİNİ YAPMALI!
Her sene sınav sonuçları açıklanınca “sıfır” çeken çocukların durumuna bakılarak topyekün bakanlığı taşa tutarız.
Bakanlığı ve bakanlığın eğitim politikalarını taşa tutmak herkesin en doğal hakkıdır.
Okulları fiziki anlamda geliştirmek, teknolojinin her türlü nimetinden öğrencileri faydalandırmak, akademik başarıya yönelik geliştirilen projelerin gittikçe artması gibi konular, eğitimde başarıyı tek başına getirmiyor maalesef.
Üstad Necip Fazıl’ın Gençliğe Hitabesinde dile getirdiği;
“En son yarım asrını da İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu” göremeyen ve göremeyince de, sürekli yama yaparak sistemi cilalamaya çalışan garabet bir durum söz konusu Milli Eğitim’de…
Milli Eğitim, öze dönmedikten sonra, yıllar yıllar önce bizlere dayatılan müfredattan çocuklarımızı kurtarmadıktan sonra ne yaparsak yapalım, hangi sistemi getirirsek getirelim, hem akıntıya kürek çekeriz hem sıfır çekeriz.
Buraya kadar suçu Bakanlığa attık bu en kolayı idi.
Ya veliler? Eğitimde geri kalmışlığımızla velilerimizin alakası yok mu?
Nedir velilerin yapması gerekip de yapmadığı ya da yapmaması gerekip de yaptığı?
1. Sınavlarda başarılı olsun da çocuk nasıl yaşarsa yaşasın mantığı,
2. En gözde okullarda okusun da değerlerimize uygun yaşayıp yaşamadığının pek de önemi yok, anlayışı,
3. İyi eğiten değil iyi öğreten öğretmene çocuğunu verme düşüncesi,
4. Çocuğuna verilen ödevi kendisinin yapması (Ödevi öğretmen çocuğa verir veliye değil, çocuğun yapamayacağı ödevi veren de öğretmen değildir, korkuluktur.)
5. Çocuğunun okulda sorun yaşaması durumunda, anlayıp dinlemeden okula baskın yapması,
6. Disiplin konusunda kendisinin evde adam edemediği çocuğun okulda adam edilmesinin beklemesi,
7. Öğretmene karşı çıkan, öğretmeni dinlemeyen, öğretmenin derste huzurunu bozan çocuğuna toz kondurmaması,
8. Öğretmeni ve okulu şikayet edince, elinde yeterli delil olsa da olmasa da, başına bir iş gelmeyeceğini düşünerek yattığı yerden gerekli mercilere şikayetler döşenmesi ve öğretmenin de okul yönetiminin de işlerinin aksamasına, psikolojilerinin bozulmasına yol açması,
9. Yaz tatilinde çocuğunu ilim irfan yuvalarına değil de dershanelere göndermeleri veya özel öğretmen tutup çocuğun beynine alamayacağından daha fazla yük yüklemeye çalışmaları,
10. Özel okullara gidince çocuğunun en iyi üniversitelere gireceğini zannetmeleri,
11. “Ders çalışırsan, ödevini yaparsan telefonunu veririm.” Düşüncesi. Ödev yapılınca telefonuna kavuşan çocuğun, kavuştuktan sonra o telefonla neler yapabileceğinin göz ardı edilmesi.
12. Ödev yapan, ders çalışan, sınavlarda başarılı olan çocukların sınırsız özgürlüğüne kavuşması ciddi bir sorundur. Bu sorunu aşmak da velilerin birincil görevidir.
Bir yerde suç varsa hepimiz suçluyuz. Birilerine bu suçu atarak vicdanımızı rahatlatmanın anlamı yoktur.
Tekrar ediyorum:
Üniversite giriş sınavlarına akademik bilginin ölçülmesinin yanında, değerler anlamında da bir ölçüt koyulmadığı sürece değersiz, kişiliksiz, özünden bi’haber nesiller yetiştirmeye devam edeceğiz…