Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

KEMALİST BASKIDAN MUHAFAZAKÂR BASKIYA GEÇİŞ

Paylaş

KEMALİST BASKIDAN MUHAFAZAKÂR BASKIYA GEÇİŞ

Kemalistlerin baskıcı rejimi sona erdi diye sevinenler, şimdi sivil vesayet altında milleti inim inim inletiyorlar!

Öyle bir inletiyorlar ki inleyenlerin iniltileri sadece kendi kulaklarını tırmalıyor.

Dağlar, taşlar bile feryat ediyor bu zulme!

Geçenlerde dağa çıktım, Bülent Arınç “işkence görenin dağa çıkması doğaldır” gibi laflar edince; Kemalistlere yapılan zulüm benim ruhumda derin yaralar açtığı, beni de rahatsız ettiği için çıktım dağa. Kendim görmesem bile, yapılan işkenceleri gördüğüm için çıktım!

Bir de ne göreyim, dağlar, taşlar beni sorguya çekti!

Nedir bu Tayyip’in yaptığı işkence?

Bir de dağdan baktım olana bitene.

Muhaliflerin çok az sayıda gazeteleri var.

Gazetede yazanlar çok kısık sesle yazıyorlar.

Suya sabuna dokunan bile olmadığı için hepsi kirli kirli geziyor ortalıkta.

Hiçbir muhalif gazeteci hükümet aleyhine tek kelime laf edemiyor.

Kamu kurumlarına baktım, başörtüsü takmayan, sakal bırakmayan, namaz kılmayan insanlar birer birer fişleniyor ve genelde sürgün ediliyorlar ya da başlarını kapatmak isteniyor, kapatmayanlar sürekli soruşturma geçiriyor, caydırıcı önlemlerle işten istifa etmeleri sağlanıyor.

Okullara bakıyorum, her öğrenci zorla din derslerine sokuluyor ve din dersini seçmeyen öğrencileri disiplin cezalarıyla cezalandırıyorlar veya okuldan uzaklaştırıyorlar.

Kurumlara giderken herkes hükümet yandaşı gazeteleri alıp gitmek zorunda bırakılıyor. Muhalif gazete getirenler -tahmin edersiniz- fişleniyorlar.

Camilerde mutlaka hutbe okutulurken, hükümet övülüyor, hükümete muhalif olanların cehenneme gideceği falan söyleniyor.

Hiçbir yerde içki satılmıyor ve içkili mekânların hepsi beşer onar kapatılıyor.

Memur çocukları, Kemalist oldukları için, muhalif oldukları için, her an evlerinin basılacağı, karga tulumba karakollara götürüleceği endişesi taşıyorlar, hatta anne babalarının işlerinden atılacağı kaygısı ile psikolojileri bozuluyor.

Ağustos ayında YAŞ kararları alınırken tüm muhalif askerler, ‘genç subaylar’ ordudan atılıyor.

İnternette hükümet aleyhine yazı yazan devlet memurları görevden uzaklaştırılıyor, hakaret etme özgürlükleri ellerinden alınıyor. Memur olan ne kadar yazar varsa hepsi yandaş oldukları için rahatça özgürce yazabiliyorlar, diğerlerine göz açtırılmıyor.

Kamu kurumlarında, birileri hükümet aleyhine tek kelime laf, söz etmiyor ve kimseyi kışkırtacak cümleler sarf edemiyor, her an başına bir iş geleceği düşüncesiyle, sürekli övmese de en azından sükût altındır mantığı güderek konuşmuyor.

Dağdan görünen manzara buydu maalesef. Ben bu manzarayı sevmediğim için, dağdaki manzarayı izlemeyi tercih ettim!

Kurtuluş savaşı gibi olağanüstü dönemlerde bile görülmemiş bir baskı, görülmemiş bir zulüm vardı.

Düşünsenize, ülkede sivil hükümeti yıkmak, yerine askeri bir hükümet kurulması için harekete geçmek isteyen ve onlara kalemiyle, televizyonuyla destek olanlar bile tutuklanıyordu.

Ey Tayyip Erdoğan!

Zulüm ile abad olunmaz, lütfen kendinize gelin artık. Böyle giderse yüzde 50’lik oy oranınız yüzde 60’lara dayanacak!

Bu zulmün tam tersini 28 Şubat döneminde yaşatanlar, şimdilerde fırtına durdu, hafif bir dalga gelince kasırga olacak, tsunami olacak zannediyorlar, kendilerinin zamanı yetseydi, ortalığı allak bullak edeceklerdi.

Şimdi deniz duruldu! Denzisler de ikiyüzlülüğü kendilerine yakıştırdıkları için zulüm var diye feryat ediyorlar.

Ve şükür ki feryatlarına kimse kulak asmıyor, onlar da suratlarını asıyorlar, nasıl bu adamlar 10 yıldır iktidarda ve nasıl hiç kan kaybetmiyor diye.

Kan kaybetmek için kansız olmak, kendi halkına işkence etmek lazım! Bunu bilmiyorlar!

mustafasus@hotmail.com

www.mustafasus.com


Paylaş
Exit mobile version