KUYRUĞU DİK TUTMAK! (Deneme)
Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum, diyenlerle; aitlik bana göre değil, ben kimseye ait olmam, diyenlerin aynı kişiler olduğunu varsayarsak…
Uzaktan da yakından da bakınca tuhaf bir çelişki var zannediyoruz.
Oysa insanlar, ben kimseye ait olmam, aitlik bana göre değil derken, aslında;
Ezik ruh halinden kurtulmaya çalışıyordur. Hani eski deyimle, kuyruğu dik tutmak çabasındalar bi’ nevi.
Hiçbir yere ait değilim, kendimi unutulmuş bir eşya gibi hissediyorum, diyenler samimi insanlardır. Kuyruğun kemiği kırıldı, daha ne kadar dik tutabilirsin ki? Demeye getiriyorlar.
İyi de ediyorlar hani. Bu, işin olması gereken yanı. “Neysen o ol” derler ya!
Bir de bu iki çelimsiz ve çelişkili gibi görünen durumun muhatabı olan insanlarda bıraktığı izlenim var ki, içler acısı:
Ben kimseye ait olmam burun dikliği ne kadar itici ise, hiçbir yere ait değilim ezikliği de o denli itici geliyor insanlara.
İlkinde, sen kendini ne sanıyorsun? Senin de var aslında ait olmak istediğin yer, açık ol canımı ye! Durumu.
İkincisinde de;
Kendini unutulmuş bir eşya gibi görüyorsan, evdeki unutulan eşyalar genelde kullanışlı olmayan, bozuk, tamir edilse bile sürekli arıza veren türden olduğu için unutulmuş olur, o yüzden senin unutulmuş olman normal, durumu var.
Eşyanın kendi kendini tamir etme yeteneği yok ama sen kendini tamir edebilirsin, Allah sana o aklı aksesuar olarak vermedi, der insanlar.
Aklımın her hücresini kullandım ama hala kimseye yaranamadım, kimsede yer edemedim, diyorsan ki bunu dediğin çok oluyor…
Bu daha beter bir durum.
Zira aklın eksik değilse ve başka türlü işlerde kullanınca verim alabiliyorsan bir yere ait olabilme konusunda da verim alabilirsin.
Ya yöntem yanlışlığın var ya aklını tümden kullandığın yanılgısına düşüyorsun ya da aklın gerçekten eksik farkında değilsin.
Ya da!
Yanlış yere park etmeye çalışıyorsun arabayı! En vahim kısmı da bu!
Her akıl istediğin yere girmeye muktedir olmayabilir.
Bu durumda asla kendini veya bir başkasını suçlama…
“İnsanlar yalnızlıklarının faturasını başkasına ödetmeye çalışırlar,
Oysa yalnızlık başkasının sırtından geçinilmeyecek kadar ucuz değildir…”
Yalnızlığına sahip çıkmalısın.
Onca emek vermişsin. Başarısız olabilme adına epey çaba sarf etmişsin. Unutulan eşya olmak o kadar da yabana atılacak bir durum değil.
Başarısızlığının tadını çıkar.
Faturayı ödetme başkasına!
Başkası bu olayın faturasını öderse ne senin yalnızlığının fiyakası kalır ne de bundan aldığın, alacağın zevk kalıcı olur.
Sen gene bir köşede atıl durumda kalır, karalar bağlamaya devam edersin. Hiç olmazsa, Ünlü Türk Düşünürü Neşet Baba’nın deyimiyle;
Kendim ettim kendim buldum, türküsünü terennüm ederek, hayatına kaldığın yerden, başbaşa kaldığın kendinle devam edersin. Az bi’şey mi bu?
“Bir ırmakta iki kere yıkanılmaz” derken filozof, değişimin dibine nasıl vurmuşsa, “bir zamanda iki kere yaşanılmaz” diyerek ben de senin yüzüne bir gerçeği çarparım.
Senin! Yani, tüm yalnızların!
Sen! Kendisini heybenin gözünde unutulmuş hisseden denge unsuru yaratık!
Yaratılan her şey gibi, senin de bu dünyaya gönderilmen boşuna değil, sen de bir dengenin unsurusun. Mutlaka bir şeylerin ters gitmesine veya gitmemesine sebep oluyorsundur.
Kalk, elini yüzünü yıka!
Ayaklarını yere indirerek, aklının ışığında, mantık duvarları çerçevesinde, kalbinin su kaynatmasına sebebiyet vermeden başla tamire.
Kör baklaysan, alıcının gözünü açma!
18.02.’15
01.56