Bir yazı ya da bir haberin başlığı korkuyu çağrıştırıyorsa o haber ya da yazı çok okunur.
Büyükler de küçükleri eğitirken korkuyu sıkça kullanırlar.
Devlet de vatandaşlarını korkutur kimi zaman.
Okulda da öğrenciler korkutulur.
“Korku dağların bekçisidir.” Derler bizim kültürümüzde.
Bir yere kadar korkutulmak, korkutmak iyidir.
Lakin kantarın topuzunun kaçtığı zamanlar vardır. Özellikle günümüzde, güncel mevzumuz olan salgın hastalık konusunda.
Sosyal medyadan tutun, televizyonlar, haber siteleri, sağlıkçılar, konunun uzmanları hatta konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayanlar abartılı bir şekilde korku pompalamaya, insanları tedirgin etmeye çalışıyorlar…
Resmi kaynakların verileri şeffaf bir şekilde kamuya açıklandığı halde illa ki başkaları da devreye girip insanların tedirgin olmasını sağlıyorlar.
Reyting ve tıklanma amacı güdenlerin derdi belli zaten.
Mahalle dedikoducuları da her konuda olduğu gibi virüs konusunda da abartılı haber vermeyi kendilerine görev bilirler.
Ya muhalif olanlara ne demeli?
Devletin elini zayıflatmak, devlete, devleti yönetenlere karşı olan husumetlerini asparagas haberlerle halka yansıtanlar…
Ellerinde ciddi bir veri olmadığı halde kitlelerini konsolide etmek, kitlelerini diri tutmak, kin ve nefreti körüklemek için ellerinden geleni ardına koymayanlar…
İster inançlı, ister inançsız olsun, herkesin yükümlü olduğu evrensel ahlak kuralları olmalı.
Toplumun ruh sağlığını bozmak kime ne fayda sağlayacak?
Ruh sağlığı bozulanlar normal sağlıklarını nasıl koruyacaklar?
Güya insancıl yaklaşım sergiliyormuş gibi yaparak, insanları tedirgin ederek nereye varmaya çalışıyorlar?
Yalan yanlış haber yapmanın ülkemizde ciddi bir yaptırımı yok maalesef. Keşke olsa!
Gazeteciyim diye televizyonlarda arz-ı endam edenlerin ağızlarından çıkan her sözün bir bedeli olsa…
“Halkın vicdanı, kamu vicdanı nasılsa onları ademe mahkum eder.” Anlayışına katılmıyorum maalesef.
Çünkü onların hitap ettiği kitle; onlar ne denli rezil olurlarsa o kadar çok sahip çıkıyorlar o tür gazetecilere.
Devletin bir görevi de toplumun ruh sağlığını korumaktır. Toplumun ruh sağlığını bozan her kim varsa hukukun duvarına toslamalı.
Eskilerin deyimiyle hukuk kuralları güçlünün delip geçtiği kurallar olacaksa toplumdaki kargaşanın önüne geçilemez maalesef.
Türkiye, en çok gazetecinin hapiste olduğu bir ülke deniliyor, böyle bir algı almış başını gidiyor da…
En çok yalan söyleyen, toplumun ahlakını, toplumun ruh sağlığını en çok bozan gazeteciler de Türkiye’de değil mi?
Bunu neden kimse dillendirmiyor…