UZARSA BUDAYIN, KURURSA SU VERİN DENİLEN TÜRKİYE!
24 Temmuz Türkiye için bir dönüm noktasıydı.
Tarihi gelişmeleri iyi okuduğumuz zaman bunu daha net anlıyoruz.
Osmanlı, yerini Türkiye’ye bıraktığı zaman Türkiye’ye öyle bir rol biçildi ki…
Bu biçilen rol aynen şuydu:
”Uzarsa budayın, kurursa su verin!”
Bizi buna alıştırdılar.
Ülke yönetimini zengin, elit bir kesime teslim ettiler, ülkenin en önemli kaynaklarını da ülkeyi yönetenlere destek verecek olanlara aktarıp ülkede tek söz sahibi sizlersiniz dediler.
Mühür kimdeyse Süleyman oydu ve para kimdeyse onun borusu ötüyordu.
Onlar konfor içinde yaşadığı için ülkeyi kimin yönettiğinin pek bir ehemmiyeti yoktu. Yeter ki, milletini düşünen birileri gelmesin yönetime.
Milletini düşünen yöneticiler de iş başına geldi ama onları bir şekilde yönetimden uzaklaştırdılar.
Başta İngilizler olmak üzere batı dünyası ile çatışanlar Türkiye’yi yönetemezdi.
Öyle kurgulanmıştı çünkü.
Yani Türkiye Osmanlı’ya düşman olacak, Osmanlı’nın ve İslam’ın izleri silinecek, bir takım İslamî düşünenler de marjinal ilan edilecek, sesi çıkan olursa, onlar da gürültülü bir şekilde susturulacaktı.
Öyle de oldu.
Yaklaşık yüz yıldır, milletini düşünen hangi yönetici varsa hepsinin başına gelmedik kalmadı.
Menderes, Özal öldürüldü, Erbakan’a darbe yapıldı.
Son olarak Erdoğan kaldı.
Ona da kurulmadık tuzak kalmadı.
Milletini arkasına alan Erdoğan da bıkmadı, teslim olmadı. Var gücüyle Türkiye’nin bağımsız olması için mücadele etti.
Ülkeyi baştan aşağı yeniden düzenledi. Önüne çıkan engelleri birer birer yok etti. Vesayete karşı müthiş bir savaş verdi.
Millî ve yerli silahlarla da dışarıda başarılı bir mücadele verdi.
Dayatılan ne varsa hepsine kafa tuttu.
Türkiye içinde o elit kesim nasıl özgürce yaşıyorsa, Müslüman kesim de öyle yaşamalı dedi ve onların sahip olduğu her hakkı Müslümanlara teslim etti, eşit oldular yani.
Ve o elit kesimin de yaşam tarzına asla müdahale etmedi.
Türkiye gittikçe büyüdü, hormonlu bir büyüme değildi bu.
Büyüdükçe etki alanı da genişledi Türkiye’nin…
Etki alanı genişleyince Ayasofya’ya vurulan zincir kırıldı.
Kırılan zincir yıllardır verilen mücadelenin bir sonucuydu!
Bundan sonra da, Türkiye’yi rahat bırakmayacaklar!
Mücadele çetin! Eskiden olduğu gibi önümüzdeki zamanlarda o çetin mücadele devam edecek.
Ama korkuya mahal yok.
Bu millet birlik olunca, önünde duracak hiçbir güç yoktur.
Cılız akan suyun yönünü çevirmek mümkün olabilir de yoğun akan suyun önü açılırsa, yönünü değiştirmek mümkün olmaz. Hatta önüne geçmeye çalışan kim varsa onu da önüne kapar götürür…
Ayasofya’nın açılması, sesimizin en yüksek çıktığı en önemli zamanın başlangıcıydı…