TÜM ÖĞRETMENLER KUTSAL MI?
TÜM ÖĞRETMENLER KUTSAL MI?
Öğretmenin iyisi kötüsü mü olur?
Öğretmenlerimizin hepsi kutsal mıdır?
Onlar dokunulmaz mıdır?
Onlar ne yaparsa yapsın saygıdeğer midir?
Hepsinin elleri öpülesi midir? Evet dersek bu sorulara “iyi” öğretmenlerin tamamına haksızlık etmiş oluruz.
Oysa 24 Kasım bu tür toptancılık anlayışına acayip çanak tutmaktadır.
Çıkış zilinin çalmasıyla öğrencisine “oh” dedirten bir öğretmen ile; “tüh” dedirten bir öğretmeni aynı kefeye koymak ne adalete sığar ne vicdanlarda karşılık bulur.
“Ama ben görevimi yapıyorum, önümde bir müfredat var ona göre ders işleyip, sorularımı da ona göre sorup, başarılı olamayan öğrencilere kırık not veriyorum, ben buna mecburum!” diyen öğretmenlerin sayısı gittikçe artıyor.
Bu tür öğretmenlere öğrencilerimizin taktığı isimler var… “Kuralcı, Sıfırcı, İtici vb.” gibi.
Bir de, çocukların gözlerinin içine bakan öğretmenler var.
Gözlerine bakıp o öğrencinin neye ihtiyacının olduğunu kestirebilen…
İlgiye mi, sevgiye mi, eğitime mi artık neyi eksikse…
Doktorsunuz, size gelen her hastaya aynı reçeteyi yazabilir misiniz? Gibi klasik laflar etmeyeceğim. Okula gelen çocukların hepsinin müfredatta yazılanlara ihtiyacı var elbet.
Ama o müfredatı o çocuklara vermenin yöntemi her bölgede, her şehirde, her mahallede, her köyde aynı değildir.
Kimi öğrencinin elinde porselen tabak var, kimisinin elinde demirden tabak, kimisinin elinde yufka ekmek var, kimisinin elinde ise hiçbir şey yok.
Sen kepçeni daldırıp hepsinin elindekine aynı sıcak çorbayı dökmeye çalışırsan, neticesi tahmin edebilirsin ki vahim sonuçlar doğurur.
Yıllardır tekrar ettiğimiz bir nokta var, bakanlık müfredatı yerelleştirsin, her bölgede farklı sistem uygulansın ve sorular da ona göre farklılık arz etsin diye… Bu bir temennidir. Bu sistem uygulanana dek bizler eğitim camiası olarak bu yerel müfredatı kendimiz uygulamak zorundayız.
Merak etmeyin hiç kimse size hesap sormaz, çocuklara yerelleşmiş müfredat uyguladın diye.
Öğrencisinin gözlerine bakarak ders işleyen, sınıfa girdiğinde coşkuyla karşılanan, keşke ders süreleri 40 dakikadan daha fazla olsaydı dedirten öğretmenle, birebir müfredat uygulayan sıkıcı öğretmeni devletin ayırt etmesi gerekiyor.
Öğrencilerin ve velilerin gözünde zaten ayırt edilmiş bu öğretmenlerimiz.
Eğitimde iyi örnekleri olan öğretmenlerin başkente çağırılması, ellerine bir poşet verilip gönderilmesi falan işe yaramaz.
O tür öğretmenlerin maaşlarının ciddi anlamda artırılması ve örnek öğretmen olarak diğer okullarda yaptıklarının anlatılması gerekiyor.
Maaş artırımı da maddi bir ödül olarak algılanmasın.
Farkını ortaya koyamayan öğretmenlerden ayrılması maalesef ekonomik göstergelere bağlı…
Herkese iyi öğretmenler diliyorum!