Erdoğan, 17-25 Aralık sonrası FETÖ’nün ihanetinin boyutlarını bildiği için; ‘FETÖ ile ilişkisi olan kim varsa hepsi irtibatı kessin, yarın çok geç olabilir.’ mealinde bir uyarı yapmıştı.
O günlerde herkesin malumudur ki, bu söze pek kulak asan olmadı.
Sosyal medya trollerinin de yönlendirmesiyle, FETÖ ile irtibatı olan kim varsa hemen hemen hepsi;
Büyük günün geleceğini, Erdoğan’ın düşeceğini, Erdoğan’a destek veren herkesin ya sürgün edileceğini ya hapislerde çürüyeceğini ya da bunlara biat edeceğini düşünüyordu.
O büyük gün geldiğinde, bambaşka bir Türkiye olacağını hayal ediyorlardı.
Hatta kimileri, ağızlarından salya akıtarak anlatıyordu bu durumu…
Son seçimlerdeki muhaliflerin tehditlerinden daha beter tehditlerle insanları korkutuyorlar; insanlara psikolojik baskı uyguluyorlardı.
Onlar tehdit ederken Erdoğan da onlara;
“Vatanlarına ihanet eden hainlerin yanında yer almayın.” uyarısını yapıyordu.
Bir tarafta tehditler, bir tarafta “uyarılar”
Seçimde de öyle oldu.
Ülkemizin hâli işte gördüğünüz gibi…
Kucaklayıcı dil ile nefret dili çarpıştı; kucaklayıcı dil kazandı; 15 Temmuz’da da seçimlerde de…
Dikkat ederseniz, 15 Temmuz’da ve seçimlerde muhaliflerin dediği olsaydı, şu an ülkemizde çok ciddi bir kargaşa yaşanıyor olacaktı.
Yığınlarca insan tutuklanma korkusuyla sabahlara kadar uyuyamayacaktı.
Çünkü, öyle tehdit etmişlerdi. Tehditlerinin yüzde beşi bile gerçekleşmiş olsaydı, insanımızın önemli bir kısmı cezaevlerinde, bir kısmı sürgünlerde olacaktı. Bir kısmı da acaba yarın ne olacak korkusu ile yaşayacaktı.
Şimdi, şu soruyu sormak hakkımız değil mi?
15 Temmuz öncesi uyarıyı yapan devlete, uyarı yaptığı için dişini gösterenler, yarınlara umutlarla bakanlar; 15 Temmuz sonrası, neden kendilerini tuzağa düşüren vatan hainlerine değil de devlete düşman oldu?
Neden hâlâ her seçimde, intikam çığlıkları atanlara oy verdiler?
Ardından da devletten adalet beklediler…
Hem devlete ve yöneticilerine düşman oldular hem de “adalet bekliyoruz” dediler.
Eğer devlet, hem batılı tarzda hem de İslâmi tarzda adalet mekanizmasını çalıştırmış olsaydı, hainlere destek verenler kaçacak delik ararlardı.
Darbeye tiyatro diyenler, 15 Temmuz için güzelleme yapanlar, devleti yönetenlere ağza alınmayacak laflar edenler, bu ülkede sözü edilemeyecek derecede özgürler.
İşlerini kaybedenler de cezaevlerinde yatanlar da hâlâ devlete düşman ve hâlâ intikam peşindeler.
Dünya tarihinde böyle bir darbe girişiminde bulunan, bunlara destek veren hiçbir haine, bizim devletimiz gibi davranan devlet olmamıştır.
Hiçbir devlet bunları hiçbir şekilde affetmez; Batı dünyasına bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Ama gelin görün ki, Erdoğan gibi bir liderin hoşgörüsünde hepsi…
Bu denli hoşgörüye rağmen nefret ve tehdit dilleri, engerek yılanının dilinden daha beter…
12 Eylül darbesinden sonraki devlet de bizim devletimizdi; 15 Temmuz’dan sonraki devlet de bizim devletimiz…
12 Eylül’den sonra darbe yapıp devleti ele geçirenler tarafından, insanlarımıza cezaevlerinde ne türlü işkencelerin yapıldığını bilmeyen yok. İşinden, eşinden, çoluk çocuğundan ayrı kalan yığınlarca insanın yaşadıklarını bilmeyen yok…
Devletten adalet beklerken, kendin de adam olacaksın!
Devletine ihanet edene düşman olacaksın; sana hoşgörüyle bakan devletine değil…
Ancak o zaman devletten af dileyebilirsin…