RUH KARŞILIĞI SATIN ALINAN UMUTLAR
Söylenmemiş sözlerin anlamları uçuyor beynimde.
Söylenmemiş sözlerin anlamları uçuyor beynimde.
Cümle hazır, anlam hazır, söylenirse yokluğa nazır!
İçilmemiş çayların buğusu tütüyor burnumda, su hazır, ateş hazır.
Gidilmemiş yolların efsunu sarıyor benliğimi. Kervan hazır, dönüyor etrafımda, devran hazır.
Yazılmamış bir kitabı okuyorum, sayfalar kirlenmiş, satır araları dolu, verilmek istenilen mesajlar gitmiş.
Yollamadığım mektupları götürmüş ulaklar ben yazmadan önce. Mürekkepleri bile kurumuş. En okunmaz harflerle yazdığım mektuplar. Gitmiş benden önce. Gitmesi gerekli yerlere.
Henüz, bahçeye dikmediğim karanfilleri kopartmışlar, koklamışlar, su vermesi için ellerimi açmamışken göğe. Koklamışlar, koklayıp da saklamışlar bile. Bir defter arasında, gördüm! Kendi ellerimle gördüm, el yordamıyla.
İçim sızlamaya başlamamıştı baharı görmeyen âmâya, göz vermişler, görmesi için söz vermişler. Görmüş, baharı görmüş. Yazı görmese de gelir zaten, yaz gelir, geçen seneden biliyorum, bahardan sonra yaz gelir.
Sen yaz, gelir.
Sen bekle, gelir.
Sen geçir aklından, neler gelir.
Elimi cebime atmamıştım, açları doyurma hevesim vardı. Elim cebimde kalana dek fark etmedim, doymuş. Doyurmuşlar, içimden geçenleri cebi dolu olanlara duyurmuşlar.
Irmak yatakları yapıyordum, suya yön verecektim, kendi hayalimde bir deniz oluşturup akıtacaktım kendi denizime. Kendi kentime kurduğum bir deniz, şehre nazır.
Şehir kentli bir denizim olsun istedim, kendi ırmağımla doldurmak için ırmaklar büyütüyordum.
Deniz olmuş ırmak, ırmak yaş olmuş sözlerimden akmış, süzülmüş sözlerimden, arınmış ırmak. Birikmiş heyulalarımla birlikte.
Su olmuş, yatağını bulmuş. Dağ su olmuş akmış denizime, ağaçlar akmış, su olmuş ağaçlar. Köklerini denize salmış. Deniz kendini salmış sineme, sinem dolmuş taşmış. Kökleriyle sağlamlaşmış dağların, ağaçların köklerine yaslanmış deniz.
Kimse yokmuş ağlayacak, bir tek Allah kulu yokmuş. Yokuşlarımda kalmış hepsi. Yokuşlarım yok oluşlarına sebep olmuş. Tepeyi dönmeye cesaret, biraz daha kargaşaya dermanları kalmamış.
Ellerimde kelimeler, yay gibi gerip boşluğa atarken, benim olmaktan çıkmış, cümle olmuş, söz olmuş, köz olmuş düştüğü yerde.
Tepeyi geçmeye dermanı kalmayanları yakmış yay gibi gergin sözler, kül etmiş hepsini. Kor olmasını beklerken ben.
İçimde bina ettiğim şehrin sokakları dolup boşalırken, uykudaymış dünya. Ben kalkıp dolaşmaya cesaret edemezken, kaldırımları dolup taşmış. Panayırlar kurulmuş, insan tüccarları kol geziyor.
Satmışlar hevesleri, umut barındıran fakirlerin umutlarını yok pahasına satmışlar.
Umut sahipleri, satılınca umutları, kurtulmuşlar işkenceden, alan memnun lakin satan da kalmamış asalet. Soysuz işkenceye tabi tutulmuş umutlular.
Sözlerimden süzülmüş ırmağımın kenarında elimde bir söğüt dalı bir de çakı, yontarken hayallerimi, süzülürken gözlerim ırmağa, hiçbir şeyin değişmediğini görmüşüm.
Geriye sardırılan bir film gibi, oturmuş her şey yerli yerince.
Söz gitmemiş, anlam gitmemiş. Deniz? Birikmemiş.
Yalan kalmış, riya kalmış, sahte tebessümler kalmış geriye!
Geriye yeniden, ruh karşılığı satın alınan umutlar kalmış.
{fcomment}