Nasıl Bir Dilimiz Olmalı (Diriliş Postası)
İnsanlar öteden beri kendilerine edindikleri düşmanlarla ayakta dururlar.
Hiç düşmanı olmayanı ayıplarlar kimi zamanlar. O kadar önemlidir düşman.
Büyük devletlerin en önemli özelliklerinden biridir mesela düşman…
Önce düşman edinirler sonra o düşmana haddini bildirirler sonra da kendilerine konum elde etmiş olurlar.
Günümüz Türkiye’sinde de düşmanlıklar bir hayli önem arz etmektedir.
Müslümanlarla Gayr-i Müslimlerin bir arada yaşadığı bir ülkedir Türkiye.
Müslümanlar matematiksel olarak daha fazla bilindiği gibi…
Müslümanların sayıca fazla olması herhangi bir şey ifade etmiyor, tesirli olmalıktan sonra…
Ülkemizde, Müslümanların bir kısmı düşmanlarına düşmanların diliyle karşılık vermeyi sevmiyorlar. Onların durumuna düşmek bize yakışmaz diyorlar.
Bir kısmı hiçbir şekilde fikir beyan etmiyor, safını da belli etmiyor, sadece seyrediyor olanı biteni.
Bir kısmı da çok cevval, çok şiddetli, çok hırçın…
Sözünü ettiğimiz son kısımdakilerden hiç kimse hoşlanmıyor.
Ne gerek var hırçın olmaya diyorlar.
Daha sakin olunabilirdi diyorlar.
Çirkefe taş atma üstüne sıçrar, diyen de var…
Peki, hangisi doğru?
Meydanı düşmana mı bırakacak Müslümanlar?
Kullandığım “düşman” kelimesini yadırgamayın sakın, onlar düşman olduklarını kendileri her seferinde itiraf ediyorlar.
İtiraf etmekle kalmayıp daha da saldırgan hale geliyorlar.
Sonra da pişkin pişkin, kutuplaştırıyorsunuz, diyerek Müslümanları suçluyorlar.
Öyle hırçın geliyorlar ki, sinir uçlarıyla oynarken öyle maharetliler ki, nasırlara basarak öyle ilerliyorlar ki, anlatılır gibi değil…
“Bu bir meydan muharebesidir, kimsenin bunu tribünden seyretmeye hakkı yoktur.” Demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
Pısırık, silik, kendini bilmez insanlardan hangi düşman hoşlanmaz?
Onlar öyle insan tipi istiyorlar.
Biz bir tokat vuralım yüzlerine, onlar diğer yüzünü çevirsin istiyorlar.
Şiddete başvurmak gerekirse onlar her türlü pisliği yapmakta kararlılar, Gezi olaylarında bizzat şahit olduk, maalesef.
Bizler, şiddete başvurmadan, şiddeti kesinlikle bertaraf edici tavırlarla hareket etmeli, hal diliyle, onların anlayacağı dille onlara karşı duruşumuzu korumalıyız.
Öyle bir duruş sergilemeliyiz ki bazen Hz. Ömer, bazen Hz. Ebu Bekir, bazen Hz. Ali, bazen Hz. Osman, bazen de Hz. Hamza olmalıyız…
Aman dengeleri gözetelim, aman onları daha da azdırmayalım, aman onlar bizim tavırlarımızı suistimal ederler demeden, kendi öz duruşumuzu korumalıyız.
Müslüman dediğin vakarlı olur, kendinden emin olur, ayağa kalkınca etraftakiler kendilerine çekidüzen verirler.
“Güneşi ceketinin cebinde eskiten marka Müslümanların” kimseye faydası olmaz, faydasını bırakın Müslümanlara zararı olur bunların.
Düşmanlar yenileceğini düşünmeye başlayınca, psikolojik üstünlüğü kaybedince irtifa kaybederler, irtifa kaybettikçe de daha şiddetli saldırırlar. Ellerinde hangi imkân varsa oradan saldırırlar.
Şimdilik sosyal medyadan saldırıyorlar. O zaman sosyal medyayı daha etkin kullanarak onlara boş alan bırakmadan yolumuza devam etmeliyiz.
Unutmayalım, bizim kendimiz için bir gelecek kaygımız yok.
Biz dünyayı yeniden şekillendirecek, daha adil, daha yaşanılır bir dünyayı yeniden kuracak bir davanın neferleriyiz.
Allah düşmanların hepsini yok etse Müslümanlar da yok olmaya mahkûm olurlar, zira Müslüman’a ihtiyaç kalmaz…