İlk Köşe Yazım (Düşünce Dünyası)
DÜŞ(ÜNCE) DÜNYASI
”Bir düşü gerçekleştirebilme olasılığı hayatı ilginç kılarmış.” Elimizde ne kadar imkan var ve bu imkanları yerli yerinde kullanıyor muyuz diye bir soru sorup kendime başladım yazmaya. Yazı yazmak ve yazılan yazının bir okuyucu kitlesine ulaşması benim için bir düş idi. Gerçekleşmesi imkansız olmayan gerçekleşince de hayatıma renk katacak bir olay.
İnsan her daim üretken olmak zorundadır, üretmeyen ve sadece tüketen bir birey olarak anılmak kimsenin hoşuna gitmez, hoşuna gitmez çünkü diğer canlıların bile bir üretme potansiyeli vardır. İnsanoğlu farklıdır, farklı olmak zorundadır ve yaptığı her şey dikkate değerdir, olumlu özelliklerinin yanı sıra olumsuz olarak da nitelendirilen bir çok hasletlere sahiptir. Beşer kavramı sadece ‘şaşar’ kelimesiyle bir bütünlük arz etmemelidir, insan şaşarken de şaşırdığı zamanlarda da iyi şeyler yapabilir, yapmalıdır, çünkü buna en müsait varlık insandır.
Kaldırımda elleri cebinde yürüyen ve yağmurun çıkardığı o müthiş ahenkle adımlarını uzattıkça uzatan insan, beyninin derinliklerinde, ya bir var olma savaşı vermekte ya da nedenini sorgulamkatadır niçin var olduğunun, kim bilir? Toprağa düşen bir tohumun nasıl devasa bir ağaç olduğunu düşünme zamanı gelmiş ve geçmiştir artık. Daha başka şeyler daha farklı daha geleceğe ışık tutacak fikirler biriktirmelidir kafasında. Yürüdüğü yol onun değil ise yürüyeceği yollar da onun olmayacaktır, ne sahip olduğu her şeye sıkıca tutunmak ne de sahip olmadığı her şeyden vazgeçmek yakışmaz insana.
Ne günü birlik yaşayıp sıradan bir hayatın içinde kaybolmak,ne geçmişin girdabına çakılı kalmak, ne de geleceğin endişesi ile belki kara olmayan bahtı karartmak bize bir şey kazandırır. Öyle bir zamandayız ki daha dün yaşanan bir olaya şaşırmaya fırsat bulamazken bu gün yeni bir olay olmuş, olan olaya şaşırma fırsatı bulamadan gündemden düşüvermişiz. Neyin eğri neyin doğru olduğunu birileri tartışırken biz daha tartışılanın ne olduğunu kavrayamadan ıskalar olmuşuz hayatı.
Kendimizi bilmeden insanlar alemine çıktığımız keşif bizi dönüp dolaştırıp yine başladığımız yere, kendimize geri döndürecektir. Bir ses önce “kendini tanı” diyecek ve bu sözün ne anlama geldiğini “neden ben hiçbir şey hakkında tek şey bilmiyorum?” sorusunu kendimize yöneltene kadar anlayamacağız. Kendini tanıyamayan insan, üretemeyecek, bir düşü gerçekleştiremeyecek, hayatı sıkıcı, siyah beyaz, cümbüşü olmayan renk kümesinde gidip gelecektir. Beni görün çığlıkları atan insanlar, bir şey başarmış ki görülmeyi arzu ederler, görülmedikleri,takdir edilmedikleri zamanlarda da körelir giderler. Bir çocuk okuma yazmaya yeni başladığında çiziktirdiği bize göre anlamı olmayan bir şekli bile yüzümüze bakarak olmuş değil mi? sorusunu sorar ve beni gör demek ister. İşinizin başınızdan aşkın olduğu zamanlarda bile bir tebessümle onu görür ve takdir edersiniz, etmelisiniz yoksa size göre anlamsız gelen bu şekli takdir etmezseniz anlamlı gelen yazılar yazmaya ve anlamı olan bir hayat yaşamaya başlayamacaktır o çocuk.
Neresinden başlarsanız başlayın hayatın, bir düşünüz varsa gerçekleştirin, ben bu yazı ile başlamak istiyorum bu düşü gerçekleştirmeye. Engeller mi?
”Engeller gözümüzü hedeften ayırdığımızda gördüğümüz o ürkütücü
şeylerdir.”
28.11.2007
{fcomment}