Her insan fıtratı gereği yükselmek ister, durağanlık, durgunluk, monotonluk insanı insan yapan özelliklerden değildir. Bir insan durağanlığı istiyor daha fazlası benim için gereksiz diyorsa, ya tembeldir ya da yükselebilmek için yeterli potansiyele sahip olmadığının yani kendisinin farkındadır.
Kimi insanlarda durum tam tersidir. Kendi potansiyelinin, yeteneğinin farkında olmadan hep gözü yükseklerde olur. İlla bir yerlere çıkayım hevesindedir. Hırs, bu tür insanları kemirir içten içe. İhtiras yer bitirir…
Çalışmadan, kendisini geliştirmeden, herhangi bir çaba sarf etmeden, çok göze görünmekle, çok konuşmakla, her şeyi ben bilirim edasıyla herkese tepeden bakmakla kendisini yükselteceğini zannederler.
Sürekli görev isterler, hizmet için varım derler, koltuk, makam mevki meraklısı değilim derler. Kendisini hep birileriyle kıyaslarlar. Benim ondan, şundan, bundan ne eksiğim var diyerek hatalı kıyas sonucu kendilerini ve çevresindekileri rahatsız ederler.
Birilerinin altlarına basamak koymasını beklerler, kendi merdivenlerini kendileri yapmazlar.
“Görev verilir, istenmez.” Mantığı çerçevesinde hareket etmek zor gelir. Görev verilene kadar tutup koparmak daha evladır derler.
Damarlarına yeterince besini depolamadan, uzanacakları meyveye dermanları yetmediği için kollarının acizliğinden şikayet ederler.
Aynı problemi hep aynı yolla çözmeye çalışıp farklı sonuç bekleyen türlerdir bunlar.
Eğitim camiasında, özellikle sendikal faaliyet yürüten eğitimcilerde bu tür olaylar, bu tür kendini tanımazlıklar daima varolagelmiştir.
Benim farkıma varmalısınız, bende ne cevherler var beni keşfetmelisiniz, diyerek gürültü kirliliği yapan insanların iticiliği ve antipatik duruşları herkesi rahatsız etmektedir.
Adalet bekleniyorsa, herkese hak ettiğinin verilmesi isteniyorsa, hakkım yendi, ben altta kalmayı hak etmedim diye düşünülüyorsa bu durumda ise sabır tavsiye edilir bu tür insanlara.
Eşitler arasında ben önde olayım demek belki bir yere kadar kabul edilse de, kantar kendisini tartamaz, sözü ile öğüt de verilmelidir.
Nasıl ki, toprağa atılan her tohum farklı zamanlarda meyve vermeye başlamışsa, her tohum nasıl ki kendi çapında bir değer taşıyorsa, her insanda meyvesini farklı zamanlarda vermeye başlar. Amaç meyve vermek değil de, meyve yemekse, hiçbir emek sarf etmeden! o zaman sadece tohum olup toprakta kalma mahkumiyeti vardır.
Üstad’ın dediği gibi, “ak sütün içindeki ak kıl”ı fark edemeyecek kadar gözü ve gönlü kapalı olanların kendilerini ve konumlarını yeniden değerlendirmeleri olması gerekendir.
Şapkasını önüne koyup düşünmeyenler, düşünen ve düşündüklerini uygulayanların önüne geçemezler.
{fcomment}