Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

HENGÂME

Paylaş

Kendinden daha yükseğe nasıl çıkabilir bir insan? Kendinden nasıl kaçabilir? Kendine verdiği her sözü tutmadığı gibi, kalır kendinde, kendi elleri kendi cebinde.

Tutkuyla vururken dalgalar kıyıya, dalgalar hevessiz bir biçimde uzaklaşırken kıyıdan, kendini dalgalara nasıl teslim etmek ister insan?

Ayakkabım yok diye üzülürken, ayakbağı oldum ayaksız insanlara… Sordum binlerce kez abartıp kendime tüm cevapsız soruları. Aylak aylak sızlandım yine, kasavet çökmemişti daha yabancı bir şehrin üstüne.

Şehir sokak aralarına geceyi sızdırırken, güneş kaçaradım ilerliyordu üstümüzden. Üstümüzden eksik olmayan bulutların her an çökecekmiş gibi üstümüze, ağırlığı vardı. Ruhum o ağırlığın etkisinden kurtulmaktan kaçıyordu.

En uzakları bile yakın eden yabancı şehir, en yakınları fırlatıyordu uzağa. Şehir acımasız diyecektim, geldi dilimin ucuna -şehir, deniz, dağ, acımasız- değildi.

Tepeden baktım, üçkâğıtçı bir gülümsemeyle, sinsi kahkahalar attım. Yekpare duygular biriktirerek, şehre verdim veriştirdim.

Kıyıya yaklaştığımda uzaklaştım şehirden, insanlardan, gürültüden, yaprak hışırtısından, börtü böcekten uzaklaştım. Kıyılara göz kırptım, denize, denizin griliğine göz kırptım.

Deniz gel ediyordu yakından, uzaklar da uzaktan gel ediyordu. Deniz, alıyordu beni. Al dedikçe ben, daha da efkârlı bir hale bürünüp alıyordu…

Gittim, gitmekle kalmayıp, dönmedim de hiç. Alabildiğine karaydı deniz. Alabildiğine sahipsiz. Kimsesiz olmak denize yakışıyordu en çok. Kimsesiz ve cömert.

Kimseden alacağı yoktu. Beni aldı, benim gibi kimse yoktu etrafta, sağına soluna dalgalarını vurarak aldı. Gittikçe kaybettim kendimi, keyfimin yerine gelişinden belliydi.

En uzağa derdim, dil bilseydim, deniz dilinin acemisiyken, en uzağa sözü düğümlendi boğazımda. En uzağa işte, bilirsin… Kendimden, kendi dilimi bilen herkesten uzağa.

Güneş yüzü görmemiş uzaklıklar istedim denizden, dilini öğrenene dek uzaklaşacak, öğrendikten sonra kendim gidecektim, denize gerek kalmasın her seferinde diye.

Dalgalar itti beni. Dağlara itti. Dağlar şehre, şehir kendime…

Bakakaldım hayallerin arkasından. Oysa göz açıp kapayıncaya kadar sürmüştü. Göz kapaklarım çok üşengeç, dalgalar hızlıcaydı, dağlar hızlıca, şehir, hızlıydı… Kendim? Çok üşengeç…

Gitmedi bir yere işkenceyi besleyen umut.

Sürgün yeri, yangın yeri dünya, kocaman kolları arasından fırlattı yine tam ortasına, hayat denen hengâmenin.

{fcomment}


Paylaş
Exit mobile version