Çoğaldıkça Bölündük (Diriliş Postası)
Biz, gün geçtikçe çoğaldık.
Ama farkına varamadık çoğaldığımızın.
O yüzden yabancılaştık birbirimize…
Ve aynı trende birbirimize sırtımızı dönüp yol almaya başladık.
Ne zaman ki;
Trende bir kişinin başına iş geldi nasıl birlik oluverdik hemen. Kardeş olduğumuzu hatırlayıp birbirimizin yarasını nasıl sarıverdik…
Yara iyileşince Allah’ı da, kardeşliği de unutup önümüze baktık tekrar…
Bizi diri tutacak olan şey sadece yaralar değil de; “Dağılınca kolay yem olacağımız bilinci.” olsaydı keşke.
O kadar çok dağınığız, o kadar çok yalnızız ki…
Hem birinin elimizi tutmasını istiyoruz hem de elimizi cebimizden çıkarmıyoruz.
El ele, omuz omuza verince neleri yapabildiğimiz ortada gün gibi dururken ayrı ayrı yerlere savrulmayı, farklıymış havalarına bürünmeyi maharet sanıyoruz.
”Toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” dendiği halde bu ilahi uyarıya kulak tıkayıp, bizi birbirimizden ayıracak olan beşeri fitneye kucak açıyoruz.
Aynı kıbleye yönelen, aynı kitaba inanan insanların bu denli farklılaşması oradan oraya savrulması ne ile izah edilebilir?
Bizi parçalayıp öyle yutmaya çalışan canavarların tuzağına düşüp, din kardeşine sırtını çevirmek neyin nesidir? Bilen varsa beri gelsin…
Kimileri öyle ileri gidiyor ki; birbirlerini suçlarken Allah’ı şahit gösteriyor… Hâşâ!
Ayetlerle kendisini haklı çıkarmaya çalışan insanlarla dolu etrafımız.
Ayetlerle karşındakine elbise biçerken kendine neden biçmezsin de makası daha da açar, ahrette bile birbirinin yüzüne bakamayacak hale gelirsin?
Oysa ayetler, hadisler bizleri bir arada tutacak yegâne unsurlardır.
İllâ tren yoldan mı çıkmalı, illâ başımıza iş mi gelmeli birbirimize sahip çıkmak, birbirimize sarılmak için?
Bizler birbirimize bağırdıkça, birbirimize öfkelendikçe bundan keyif alanları az da olsa gözlemlesek birbirimize asla toz kondurmayız esasında…
Çünkü bizlerin kavgasından mutluluk tablosu çıkaranlar bizim ortak düşmanlarımız…
Öyle bir hâle gelmişiz ki, kimse bizi birbirimize düşürme gereği duymamış, biz birbirimize düşmek için sanki fırsat kollayan nifak sahibi kimselermişiz…
Ne acı!
Düşman, kuzu postuna bürünmüş, azınlıkta kalan kim varsa istediğini istediği yere çekiyor…
Din kardeşine ayetlerle saldıran Müslümanlar, düşmanının istediği yere giderken ayetleri unutuveriyor nedense.
Bizleri bu hale getiren ne?
Kıskançlık mı, ihtiras mı, hasetlik mi, iktidar hırsı mı?
Kimisi şöyle diyor:
”Onlar Allah yolundan bazen sapıyorlar o yüzden biz onlarla yürümek istemiyoruz!”
Bunu Müslüman kardeşine söylüyor.
Bu söze bir yere kadar inanalım, tamam…
Ya aynı yolda yürüdüğün güruha ne demeli? Onlar düpedüz Allah’a düşman ya!
Onu ne yapacağız?
Müslüman kardeşine duyduğun kin seni Allah düşmanlarının kucağına itiyorsa Allah’ın karşısına hangi yüzle çıkacaksın?
Her işimiz dünyalık maalesef…
Nefsimize esir olup kardeşler arasında ayrılığı önceledikçe düşmanlara yem olmaktan kurtulamayacağız…
Tam da düşmanın istediği gibiyiz…
Biz yine de ümitvar olup Bayrak şairimize kulak vererek şöyle diyelim:
“Hilal’in altında bir olun; çok kalabalık olacağız, göreceksiniz.”