BİR İNSANA YAPILACAK EN İYİ YARDIM ONU GERÇETEN ANLAMAKTIR
Gel dışarıya bir de benim penceremden bak!
Aklı başında tüm insanlara bu çağrıyı yapabilirsiniz. Çağrınıza kulak verirler sizi dinlerler. Kulak vermeyip dinleme zahmetinde bulunmayanlar ise aklı başında olmayanlar değildir. Sizin pencerenizden baktıkları zaman, kendilerine yüklenecek bir misyon olacaktır. Özveri gerektirecek bir durum söz konusudur. Bunun içindir ki, bu tür çağrılar genelde karşılık bulmaz zihinlerde.
Ya eskiyi inkâr edeceklerdir, ya çevresinin onu suçlamasından korkacaklardır. Belki muhalif olma özelliklerine halel getirecek bu çağrıya kulak vermek, belki döneklikle suçlanacaklardır.
Çok basit ve işlevsel bir çağrıdır bu, kulağa da hoş geliyor. Benim gibi düşün demek değildir bu. ‘’Olaylar, gidişat, yaşananlar, benim ne düşünmeme yol açıyor, anla.’’ Olaylara, gidişata, yaşananlara bir de benim gözümden bak diyorsun, bunun kötü olan hiçbir tarafı yok, hangi cihetten bakarsan bak, iletişimin, uzlaşmanın, tıkanan ilişkilerin çözümüne bir basamaktır bu çağrı.
Herkesin uyabileceği, uymakta zorlanmayacağı, samimi bir duruş sergileyince, önüne açılan kapıların bir daha kapanmayacağı bir durumu oluşturacak.
Öyle fazla ‘yürekli ol’ edebiyatı falan yapmanıza gerek yok. Tek yapılması gereken şey, moda deyimle empati kurmak. Bir insan, ben arabesk müzik severim dediğinde, onu kültürsüzlükle suçlamadan, yaşadığı çevreyi, yetişme tarzını gözümüzün önüne getirip, ya da o tür müzik dinleyenlerin neden bu seçimi yaptıklarını düşünürsek, hiç de kolay kolay hor görmeyiz.
Her şeyden şikâyet eden insanların, ne kadar sıkıcı olduğunu hepimiz biliriz. Soruna odaklıdır bu insanlar, çözüme kavuşan herhangi bir sorun olduğu zaman, netice işine bile yarasa yönteminden şikâyet ederler, bir türlü yaranamazsın. Her şikâyet ettiklerinde kendi hanelerine artı yazılacağını düşünüp, yanılırlar. Bu tür insanları bile anlamanın bir yolu vardır. Onların penceresinden bakarak, hem anlar hem de onlara belki bu durumdan kurtulma fırsatı verebiliriz.
Hem şu bir gerçektir ki, penceresinden baktığımız insanların, yaşam tarzlarını, fikirlerini beğenmesek bile, empati kurduğumuz zaman, yanlışlarından döndürme gibi ciddi bir fırsat da sunulabilir. Belki de beğenmediğimiz fikirler doğrudur da biz yanlış düşünüyoruzdur, bizim doğruları bulmamıza yardımcı olabilir.
İnsanların potansiyeli hiçbir zaman istediğimiz derecede olmaz, okunan bir kitaptan herkes kendi kişisel hazır bulunuşçuluğuna göre bir şeyler edinir. Kimisi de hiçbir şey anlamadan, o kitabı neden okuduğunu sorgulamaya başlar.
“Her kap hacmine göre su alır okyanustan.” der, Mevlana.
Bahçedeki bir sürü meyve ağacından sadece kirazı görürsek, elmadan, kayısıdan vs. mahrum kalırız. Her insanla aynı duyguları, aynı fikirleri paylaşma gibi bir zorunluluğumuz yok. Lakin bir arada huzurlu bir hayat sürmek istiyorsak, o insanların penceresinden de bakmak zorundayız, nasıl ki bizim penceremizden bakmalarını istiyorsak…
Kavga, gürültü ve gerginlik çıkarmak hem itici bir insan olmamıza sebep olur hem de sorunlu insan olmamıza. Her türlü ortamlarda düşlerimizle yol gösterici olmak, fikirlerimizle, beyinlerde soru işareti bırakmak zorundayız. Aşılamayan engelleri aşmak için dirayet sahibi olmak, açılamayan kapıları açmak için anahtar görevi üstlenmek gerekiyor.
İnsanları sevmek için anlamak yetmiyor, onun gibi düşünmek de yetmiyor. Anladığımızı hem kendimize itiraf etmek, hem de davranışlarımıza yansıtmak da gerekiyor.
Ben neden yalnızım? Benim neden dostlarım yok? Neden beni kimse anlamıyor? Gibi soruları kendi kendimize sormamak için, kendi penceremiz dışındaki pencerelerden de kafayı uzatıp bakmak gerek.
{fcomment}