Müslümanları bazı konularda eleştiren birtakım muhafazakâr zevat, seküler kesimin övgüsüne mazhar olunca ağızlarına sürülen bir kaşık bala aldanıp onlara doğru meyletmeye başladılar. Sonra bir de ne görsünler, kendilerini onların ocağında buldular.
Artık oradan taş atmaya başladılar eski mahallelerine.
Ocağına oturduğu kimseler onları kullandı ve kullanmaya devam ediyor hem de alaya alarak…
Bu şahıslar alaya alındığını fark ediyor etmesine de…
Geri dönse kimse kabul etmeyecek. Orada kalsa itibar yerle yeksan…
Onlar gibi görünmeye mecbur kalıyorlar sonra.
Erkekler önce bıyıklarını kesiyor. Kadınlar kıyafetleri modernleştiriyor.
”Şekil şükül yapma, biz yemeyiz!” demiş olacaklar ki bununla yetinmiyorlar.
Daha fazla değişiklik istiyor ötekiler.
Aslında istemiyorlar, kimsenin umurunda değiller de…
Bunlar “Acaba bizi içlerine alırlar mı?” düşüncesiyle namazı gizli kılmaya başlıyorlar.
Karakterleri de elden gidince gizliliğe de gerek duymayıp hepten bırakıyorlar namazı.
Tam olarak içlerine girmeye çalıştıkça daha fazla ödün vermek gerekiyor.
Erkeği top sakal bırakıyor, kadını biraz daha açılıyor.
Bu şekil de yetmiyor tabii.
Dinin getirdiği kimi yasaklara yasak dememeye başlıyorlar.
Kimisi alkol de alayım da belki kabul ederler diyor.
Kimisi gece hayatına kaptırıyor kendini.
Sonra bakıyorlar ki ne yaparlarsa hoşlarına gitmeye başlıyor…
Yaptıkları her şey nefislerine uygun…
”Biz nasıl bir zindanda yaşıyormuşuz ya?
Dünya buradaymış meğer!” demeye başlıyorlar içlerinden yüzümüze karşı.
Kalbim temiz olayına giriyorlar sonra.
Dürüst ol yeter ibadete ne gerek var, demeye başlıyorlar; kendi itibarını satmayı ve eski dostlarını sırtından vurmayı dürüstlük zanneden bu tipler.
Zamanın en hoşa giden akımına kapılıyorlar sonra.
Allah’a inan yeter, peygambere ne gerek var demeye başlıyorlar.
Sadece inanarak vicdanını rahatlatıyorlar güya!
Çalıştığı şirketin patronuna da dese ya, ben senin çok güçlü bir patron olduğunu düşünüyorum, işe gelmesem, gelirsem de çalışmasam olur mu diye? Diyemiyorlar tabii. Cehennem orada ne güne duruyor diyor patron hâl diliyle. İşsizlik, cehennemdir demeye getiriyor.
Bu iki arada bir derede kalan ama bunu asla kabul etmeyen irtifa kaybetmiş tipler öteki tarafın hazzını da yaşamayı beceremiyor, zevkini de.
Bunları sadece kullanıyorlar.
Kullanışlı aparat oldukları fikrine alışmak istemeseler de buna mecbur kalıyorlar.
Bari tadını çıkaralım diyorlar demesine de…
Kendileri gibi oradan oraya savrulan tipler dışında kimsenin yanında zerre kadar itibarları olmuyor.
Bir de eski mahallelerine ihanetin pişmanlığını yaşıyor bunlar, dile gelmez tabii bu pişmanlık.
Öyle beter olmuşlar ki…
Eski mahallesinin ak dediği her şeye kara demek zorunda hissediyorlar kendilerini.
Ocaklarına oturdukları kesim bile bunlardan daha az keskin!
Bunlar bilmeden siyonizmin kılıcını sallayacak kadar kendilerinden geçmişler.
Hem de Yahudiler bunların yaranmaya çalıştığı kesimi besliyor, bunlara zırnık koklatmıyorken…
Yanlış bir alkışa kapılmanın hazin sonu işte. Her şey bir alkışla başlamıştı…
Değer miydi?