Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

BENİM İSTEDİĞİM KADAR ÖZGÜRSÜN

Paylaş

BENİM İSTEDİĞİM KADAR ÖZGÜRSÜN

Herkesin özgür olduğu durumlarda, özgürlük göreceli bir kavram olduğu için(!), bir taraf kendini aşağılanmış hissediyor.

Bir özgürlük dağılımı yapalım.

Muhafazakâr insanlar istedikleri gibi ibadetlerini yapsınlar, kadınları istedikleri gibi başlarını örtsünler. Cuma saati tatil olsun, hem işten çalmamış olsunlar kaçak göçek cumaya giderek, hem de namazlarını kılmış olsunlar.

Bu muhafazakâr insanların çocukları istedikleri üniversitede, katsayı şapşallığı olmadan, okusunlar, istedikleri gibi memlekete hizmet etsinler.

Şimdi bir laik vatandaşa bu özgürlükler hakkında ne düşünüyorsun diye soralım.

Alacağımız cevap, hangi laik vatandaşa sorarsan sor aynı. Hepsi de tornadan çıkmış bir cevap bulmuş, hazırlamış, şablon bir metin aynı cevabı veriyor:

“Atatürk’ün önderliğinde kurulan bir ülkede bu tür özgürlükler olursa, yakında şeriat gelir. Her taraf çarşaflı, başörtülü insanlardan geçilmez.”

Öyle de kurnazlar ki, cümlenin içine serpiştirilecek kelimeleri hiç ihmal etmezler.

İşin içine Atatürk kelimesi girmezse cevap eksik kalır diye düşünerek…

Dindarların kurdukları cümlelerde, Allah, Peygamber, Ayet, Hadis vs. gibi kelimeler geçince, dudak büken, dışlayan, körü körüne bağlı, yobaz, bağnaz gibi yaftalar yapıştıranlar, kendilerine kutsal belledikleri kelimeleri kullanmaktan hiç gocunmazlar.

Şimdi de laik kesimin özgürlüklerini genişletelim, daha ne kadar genişleteceğiz bilmem ama.

Laik kesim, bikinisini, mini eteğini giysin, plajlarda onlara öcü gibi bakıp, mahalle baskısı yapılmasın.

Çetelerle mücadele edilmesin, çeteler ülkeyi kaostan kaosa sürüklesin ama ses çıkartılmasın.

Yapay sorunlar üretilsin, 367’lere zeval gelmesin, darbeciler içeriden çıkartılsın, cumhuriyet mitinglerine rağbet göstermeyenler cahil ilan edilsin, ülke satılıyor safsatasına inanmayan yandaş olarak damgalansın.

Birkaç dinozor kılıklı köşe yazarları ve emekliler televizyonlara çıkıp halkı galeyana getirsin, gerçekleri çarpıtıp da inanmayanlar aşağılansın.

Cübbeleri giyip de sokaklara dökülen baroculara ‘darbeci baro hoş geldin değil de halkçı baro hoş geldin’ densin.

Yargı aleyhlerinde karar verince, baskı altında yargı demeyenler ötelensin, lehlerinde karar verince de şeriatın kestiği parmak acımaz diyerek, inceden inceden göndermelerde bulunulsun.

Tüm bu özgürlük isteklerine karşı çıkan herkese de, siz kendinize özgürlük istiyorsunuz, siz sivil darbe yapıyorsunuz, siz mahalle baskısı yapıyorsunuz diyerek zırvalama haklarını kullansınlar. Sivil darbe kötü, askeri darbe iyi diyecek kadar da ne dediğini bilmez bir tutum sergilesinler.

Aslında ne dediklerini biliyorlar da, eskiden ‘sahtedaş’ medya varken, yutturduk sanıyorlardı, şimdi yutturamayacaklarını bildiklerinden, tek ses değil de çok ses çıkmaya başlayınca, seslerden rahatsız olup, çelişkileri içinde boğuluyorlar.

Özgürlük istemek ve istediği özgürlüğü tek kendine yontmak kadar kötü ne olabilir ki? Dindarlar sadece kendi yaşam biçimleri için özgürlük ister, laikler de kendileri için isterse, bu ülkeye özgürlük mü gelir?

“Kimseye zarar vermeden, istediğin her şeyi yapabilmektir.” Tanımı özgürlüğün.

Fatih’tekilerin Nişantaşı’ndakilere, Nişantaşı’ndakilerin Fatih’tekilere baskı kurmaya çalışmadığı bir ülke!

Çok mu zor dersiniz?

mustafasus@hotmail.com

[youtube]RCCMaY6eJvs[/youtube]

{fcomment}


Paylaş
Exit mobile version