Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

BAŞKASINA ÇAMUR ATACAKSAN; ÖNCE KENDİ ELLERİN KİRLENECEK

Paylaş

Yaşarken, kendimizi başkaları karşısında bir muhalefet lideri gibi görmek eğiliminde olduğumuzu fark ediyor muyuz acaba? Hemen hemen her şeye olumsuz bakmak, ya da ben yaptıysam doğru demek, benden başkalarının yapacağı işler ise mutlak yanlış düşüncesiyle yaşamak.

Gittiğin yolun en doğru yol olduğunu düşünmen abes değildir, zaten yanlış olduğunu bilsen ve düşünsen o yolda yürümezsin. Bir başkası da sana o yolun yanlış olduğunu bin dereden su getirerek anlatsa ikna olmazsın. İster körü körüne bağlı ol, istersen bir inat uğruna, yol senindir ve sen seçtiğin yolda yürüyeceksindir.

 

Bir başkası sadece kafanda soru işaretleri oluşturabilir ama kesinlikle dönmem diyorsan dönmezsin ve Allah’tan başka gücü yetmez kimsenin döndürmeye seni.

 

Konumuz bu değil aslında, demek istediğim, yolun ne olursa olsun, istikametin neresi olursa olsun, yolun ve bahtın açık olsun. Gerçekler ne kadar canını sıkarsa sıksın, eğer bir şey gerçek ise ayan beyan ortada ise buna gerçek demen, doğru demen senden ne eksiltir ki? Eksiltmek bir yana sana değer katmaz mı? Değer katacağını bile bile neden dil ile ikrar etmezsin ki kalp ile tasdik ettiğin doğruları?

 

Seninle aynı fikirde olan insanlar, büyüklerin, bir olay karşısında hangi safta yer alıyorlarsa, sen illa o safta yer almak zorunda mısın? Kendi öznel gerçeklerin olamaz mı? Onlar dün siyah dedikleri şeye beyaz demeye başlarlarsa bugün, sen de hemen değiştirip fikrini beyaz demeye mi başlayacaksın? O zaman nerde kalacak sürüden farkın?

 

Etraflıca düşünmek, olayları geniş çerçevede yorumlamak, gösterilene değil de gösterilmeyene bakabilmek ve görebilmek geri plandaki yaşananları, insana artı değer katan niteliklerdir. Kendin olmayı başarabilmek için de, yağmur yağdı ve ben üşüdüm, keşke yağmasaydı deyip sadece üşümeyi dert edinmemelisin, yağan yağmurun toprağa ve yetiştireceği ürünlere faydasını da düşünerek kendi ıslanmışlığını, üşümüşlüğünü unutmalısın.

 

Maaşıma zam vermiyor yetkililer deyip, senin maaşına verilmeyen zam ile yapılacak okulu, fabrikayı, işsiz insanların istihdamını düşünmeyen klasik memur kafasıyla hareket edenler gibi olmamalısın.

 

Bugünü kurtaralım derken geleceği kaybetmek, geleceği kurtaralım derken an’ı yaşayamamak gibi bir dengesizliğe düşmeden hareket etmelisin. Kazandıkların seni değil, sen kazandıklarını yüceltmelisin. İnsan olmak ve insana has onuru liyakat nişanı gibi başta taşıyabilmek için de doğru yapan, iyi işler başarabilenleri takdir etmesini bilmelisin. Hep şikâyetçi olmak, her zaman ve zeminde eleştirel yaklaşmak, başkalarının iyiliklerinden bahsetmek yerine kendi iyiliklerinden bahsetmek, hep kötülemek bu zamana kadar bize bir şeyler kazandırmadı ve kazandırmayacaktır da bundan sonra.

 

İleriye doğru koşan milletlerle ilgili bir karikatürde, sahadaki her atlet tek başına koşarken, tribünde alkış ve destek var, sadece bizim atlet var ki sahada tek başına değil, ayaklarından diğer bir atlet tutuyor koşmasına engel oluyor. Trajikomik bir durumdayız, koşana engel olmak neden bize has bir özellik olsun ki?

 

Oğlunun yükselmesine hangi baba engel olmak ister, öğrencisinin başarmasına hangi öğretmen? Kendi milletimizin diğer fertlerini kendimize rakip olarak görmek ve onları çekmek, çekiştirmek ne kazandırır bize?

 

Bir ağacın meyve vermesinin nesi kötü olabilir ki? Meyve vermesin diye dibine tuz ekmek kurutursa ağacı, insanımızın gelişmesine de engel olmak güzel işler başaramaması demektir. Çevrende herkesin cahil olması, iş bilmez olması, sana geçici bir seçkinlik verebilir lakin kıraç toprakta bir gül tez zamanda kurur gider sen de onlardan olursun.

 

Gelişmiş, değişime ayak uyduran, tahsilli, bilgili, iş bilen insanların içinde kısa vadeli sönük bir yaşamın olabilir ama uzun vadede sen de onlara ayak uydurup ilerlemenin tadını alırsın.

 

Hal böyle iken, etrafında ne kadar çirkinlik görürsen o kadar azaltmak için çaba, başarı görürsen destek olmak için gayret göstermelisin. Bir başkasının başarısızlığı üzerine yaşam bina edenler, altı boş binalar gibidirler, en ufak bir sarsıntıda yok olup gitmeye mahkûmdurlar.

 

-Şansa inanır mısın? Diye sormuşlar bilgeye,

 

-İnanmasam başkalarının başarılarını nasıl izah ederdim, demiş.

 

{fcomment}


Paylaş
Exit mobile version