Korkulara Yenil(me)mek (Deneme)
Kasvetli bir geceydi, her şey iç içe girmiş gibi, duygular birbirine karışmış, yaşamakla ölmek arasında git-geller yaşanmış, ağlarken gülmek, gülerken ağlamak gibi paranoyak durumlar baş göstermişti…
Eline aldığın bir kitabın uzun bir süre kapağına bakıp bakıp da, içini açıp okumaya başlamadığın sürece elinde kaldığı gibi, gecenin de içini açamıyordun.
Hem gecenin hem gündüzün, yaşamın içini açamıyordun, başına geleceklerden midir, yoksa varsa bir güzellik onu yaşamaya üşenmek midir artık her neyse…
Doludizgin bir gündemle başlanıyordu güne her gün. Bir yerlerde bombalar altında can veren çocuklar, bir yerlerde açlıktan ölen insanlar, telef edilen körpe hayatlar…
Yıllar, saçı sakalı ağarmış bir vaziyette aynanın karşısına geçiriyordu seni, çizgilerle dolu yüzler, keşmekeş ve çelişkili bakışlar yansıyordu aynalardan.
Beyninin içindeki soru işaretlerinin sayısı gittikçe artıyorken, her gün, nasıl düzelir bu gidişat diye iç geçiriyordun, haritadaki yollardan ne kadar gidersen git yine dönüp dolaşıp aynı yere geliyordun.
Tünelin ucunda bir ışık var biliyordun, epey yaklaşmışın gibi hissediyordun, yaklaştıkça o ışık daha bir uzaklaşıyordu senden, oysa gördüğün bir seraptan başka bir şey değildi.
Hep altında kalıyordun üzerine yüklediğin yüklerin. Kendi ördüğün duvarların dışına çıkamıyordun. Ayaklarına bağladığın taşlar koşmana engel oluyordu, yürüyüp de çıkmana aydınlıklara…
Hep birilerini suçluyordun, hep başkalarında arıyordun hatayı, göç etmek istiyordun kendinden ama yine yollar dönüp dolaşıp yine kendine getiriyordu seni.
Kısa ve öz bir soru sormayı başarıyordun aslında, ben nerede hata yaptım? Soruna verdiğin bir cevap yoktu, geçiştiriyordun soruyu, bir başkası sana sormasın diye sorup duruyordun bazı zamanlar.
Tam kendine geliyordun, bu soruya cevap bulacağım, nereye kadar giderse gitsin, sona kadar gideceğim diyordun. O zaman da çepeçevre sarıyordu korkular etrafını. Cevap bulmana engel oluyordu. O duvarları birlikte ördüğün etkenler senin bu soruya cevap bulmanı istemiyordu, şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Zamanında semirttiğin, yedirip içirdiğin, sen olmazsan ben bir hiçim dediğin korkuların vardı etrafında. Sırtını dayayıp da, beni yaşatabilmen için sana ihtiyaç duyuyorum dediğin korkular, yola birlikte çıktığın… Şimdi yarı yolda bırakıp gidemezsin, ben ki sana sınırlar çizmiştim, ne çabuk unuttun deyiveriyorlardı.
Ama uyanmalıydın artık, yeteri kadar yanlış yapmıştın, bir yerden başlamalı, yüzleşmeliydin kendinle.
Kolay olmayacaktı başlangıçlar etrafında bu kadar korku cehennemi varken. Yanacaktın, yakacaktın, yanmak zorunda kalacaktın. Bütün bunları bildiğin halde sil baştan demeye karar vermek zorunda kalacaktın.
Hiçbir doğumun sancısız olmayacağını, doğduktan sonra çok güzel bir bebek olacağını biliyordun ve nihayet doğum sancısını çekmeye razı oldun. Başlamak da bitirmenin yarısıdır deyip koyuldun yola.
Yollar tenha, yollar dikenli, yollar eğri büğrüydü.
Zaten hangi zafer vardı ki asfalt yoldan gidip de kazanılan…
M’S
14 Ocak 2008