Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

KİTAP HIRSIZI! (Öykü)

Paylaş

KİTAP HIRSIZI! (Öykü)
İlkokul yıllarında elma toplamaya gider elmalar kasada çürümesin diye altına konulan gazeteleri okurdu Ali.
Günler, hatta aylar öncesinin gazeteleri olurdu bunlar. Kiloyla satılan gazeteler.
Gazetelere öyle aşinaydı ki, gazetenin adını görmeden tarih yazan kısmına bakıp hangi gazete olduğunu tahmin eder ve hiç yanılmazdı.
Büyük puntolarla yazılan yazılardan hazzetmez genelde köşe yazarlarını ve analiz haberlerini okurdu. Okulda öğretmeniyle tartışacak, öğretmeniyle laf yarışına girecekti.
Spor sayfalarına göz gezdirir, tuttuğu takımın haberlerini okur, resimlere falan bakardı. Çocuk aklı işte, takım tutmayı, taraftar olmayı matah bi’şey sanırdı.
Arkadaşlarından daha bilgili olacaktı futbol tartışmaları yapılırken…
Öyle ki, henüz ilkokul yıllarında ezbere bilirdi futbolcu isimlerini. Çocuk aklıydı işte.
Eylül aylarında başlardı elma hasadı. Tam okullar açılınca. Ali, hafta sonunu iple çekerdi. Gündeliğe gidecek, kendi harçlığını kendisi çıkaracaktı.
Defter alacak, ders kitabı alacak, kimsede olmayan pastel boyalar, iletki, pergel falan alacaktı.
Kitap almak istemezdi Ali. Gereksizdi kitaba verilen para ona göre.
Çünkü abisinin kitapları vardı onları okurdu.
Hoş abisinin dolabı kilitli olurdu genelde ama bu Ali için sorun teşkil etmezdi.
Abisi evde yokken o dolap kilidinden değil de menteşesinden açılır, dolabın kapağını tersten açar kocaman kocaman kitapları çalar, abisinden, babasından gizlice okurdu.
Bazen yatakta kitap okurken uyuyakalırsa, kitabı yerine koymadan uyursa abisi gelince dayağını yer keyfine bakardı.
Yediği dayağın acısı geçerdi de, dolaptan çalınan kitabın açıklamasını nasıl yapacaktı? Haydi, açıklamayı yaptı diyelim, ya dolabın kapağına tedbir uygulanırsa?
O yüzden yatakta kitap okumazdı pek fazla. Abisinin geleceği saati bir şekilde tahmin eder o gelmeden dolaba kitabı aldığı şekilde koyardı.
Abisi kitap vermemekle haklıydı aslında.
Gıcır gıcır kitapları kırıştırır, sayfalarına çay dökerdi.
Bir zaman sonra abisinin tayini başka şehre çıktı, Ali’yi aldı bir telaş.
Acaba kitapları götürecek miydi?
Sabah okula gitti, Ali okuldayken abisi gidecekti. Akşama kadar kaç kez dua etti, inşallah şu şu kitapları götürmez, diyerek…
Okuldan gelince ilk işi dolaba bakmak oldu.
Dolap her zamanki gibi kilitliydi. Ali hemen bir çivi bulup, menteşelerinden dolabın kapağını tersen açtı.
Bir de ne görsün?
Dolapta okunacak kitap kalmamıştı. Birkaç ders kitabı, birkaç abisinin kullanmadığı şahsi eşyalar vardı.
Elma toplarken kazandığı parayla aldığı şeylere üzüldü.
Keşke onların yerine kitap alsaydım dedi.
Okulda çocuk bayramı şenliklerinde aldığı rol neticesinde Belediye Başkanının hediye ettiği bir kitap vardı, onu birkaç kez okumuş ama kaybetmişti. Evin altını üstüne getirerek, anasından azarlar işiterek o kitabı buldu. Kitabın adı “Bir Bilinçli Öğretmene” idi.
Artık elindeki tek kitap oydu. Ve o kitap kendisinindi, çalıntı değildi. Alnının teriyle kazanmıştı.
Sınıfta anlattığı komik fıkralara bakarak, sınıf öğretmeni ona Nasreddin Hoca olmayı teklif etmiş o da hemen kabul etmişti.
Karnına göbekli görünsün diye yastık konulup, başına sarık takılıp, sırtına cübbe giydirilip, yüzüne pamuktan sakal yapılıp, eşeğe ters bindirilerek tüm köyü dolaşmak ve dört beş tane fıkrayı oynamak neticesinde almıştı o kitabı. O kitabı okuduktan sonra da bilinçli öğretmen olma hayalleri kurmuştu uzun zaman…
Eskiden kitap hediye edilince bir değeri vardı. Hemen hemen her sayfası ezbere bilinirdi.
Ali hep çalıntı kitaplarla büyüdü. Bir keresinde samanlığa inip koyunlara saman verecekti. Samanlığın içinde alışık olmadığı bir çuvala rastladı. Çok merak ederdi her şeyi. Ondan herhangi bir şey gizlenmez, gizlenmiş olsa da gizlenen şeyi mutlaka bulurdu, bu yüzden çok dayak yemişliği bile vardır.
Çuvalı açığa çıkardı, çıkardıkça heyecanlandı…
Kitap doluydu çuval…
Koyunları falan unuttu Ali.
Bir ara duymuştu, ihtilalden sonra kitapların saklandığını ama samanlığa saklandığını bilmiyordu.
Hepsi yasak kitaplardı. Devletin yasakladığı kitapları okumak da yasaktı doğal olarak.
Kitapları karıştırdıkça içine gömülüyor, dünyayla irtibatını koparıyordu.
Birden babasının sesini duydu, buna sesleniyordu babası.
Aceleyle çuvalın içine kitapları doldurup çuvalı samana gömecekken babası içeri girdi, girer girmez;
Şimdi de eski kitapları mı karıştırmaya başladın, üstelik devletin yasakladığı kitapları? Diyerek ensesine şaplağı yedi.
Yediği şaplağın acısında ne var hemen geçerdi. Geçti de, alışıktı zaten.
Koyunlara samanı verdi, işini bitirdi odasına gitti. Bıyık altından gülüyordu…
Öyle bir zaman gelecek ve hemen herkesin evinde, okulunda, çevresinde yığınlarca kitap olacak ve kimse kitap okumayı sevmeyecek, televizyon denilen illetin pençesinde herkes kıvranacak, deseler Ali buna asla inanmazdı…


Paylaş
Exit mobile version