İYİ İNSANLAR NEREDE USTA? (Öykü)
İYİ İNSANLAR NEREDE USTA?
”Dünyayı iyi insanlar kurtaracak!” diyerek oturdu yanına öğrencisinin, genç yaşta saçı sakalı ağarmış, omuzları çökmüş, yüzü dökülmüş, başı öne eğilmiş adam.
İyi insanlar nerede usta? Diye sordu öğrencisi.
Bu soruyu hiç beklemiyordu. Anlamıştır demek istediğimi diye düşünmüştü.
Sorunun ahengi yerinde değildi, zamanın ve adamın oturma ruhunu da aykırı bir soruydu.
Ne demek nerede iyi insanlar?
Hayda! dedi içinden.
Sahi neredeydi iyi insanlar?
Bunu açıkçası kendisi de bilmiyordu. Öylesine deyip geçecekti.
İyi insanlar neredeydi ki?
Şairin dediğine göre,
”İyi insanlar iyi atlara binip gitmişti.”
Yok canım dedi, olur mu öyle şey…
Etrafına bakındı, kendini yokladı, öğrencisini düşündü. Hatta uzaklara gitmeden, çok sevdiği, değer verdiği ailesinin fertlerini getirdi gözünün önüne, dostlarını, arkadaşlarını taradı birer birer…
Dünyanın da, iyi insanların da…
Hey Allah’ım, nereden kurdum öyle bir cümleyi ki diye hayıflandı içten içe.
Ama nereden bilebilirdi ki öyle bir soruyla karşılık vereceğini öğrencisinin.
Çık bakalım işin içinden çıkabilirsen!
Öğrencisi de öyle lafazan biri falan da değildi. Gayet derin, gayet kendinden emin, gayet düşündürücü bir tarzda falan sormadı.
Ağzından öylesine çıkmış gibiydi soru.
Usta çay, diyerek önüne çayını bıraktı ve önündeki kitabı karıştırmaya devam etti. Ustasından cevap alamayınca, öylesine sorduğu soruyu bile unuttu.
Sıcaktan bunalmış bir dostu yaklaştı yanlarına ustanın.
Selâm verip çekti altına bir tabure.
Usta her zamanki gibi sakalıyla oynuyor, dalgın bakıyordu öğrencisine.
Dostu gelince de pek oralı olmadı. Öğrencisi dostuna da çay getirdi ve kitabıyla ilgilenmeye devam etti.
Dostunu çok severdi usta, aralarında herhangi bir mesafe falan yoktu. Teklifsiz, lütfensiz, teşekkürsüz, minnetsiz bir dostlukları vardı.
Kardeşin bile kardeşe teşekkür ettiği, birbirinden teşekkür beklediği iki iyiliksiz basit bir dünyada onlar kendilerini aşmış durumdaydılar.
Ustanın öğrencisi en çok bu hallerine gıpta ederdi.
Usta kafasını dostuna çevirip düşünmeye devam etti.
”Şimdi bana göre dünyanın en iyi insanı bu. Aramızda hiçbir mesafe yok. Yanında sesli düşünecek kadar güvenirim kendisine. Ama dünyayı bunun eline versem iki günde mahveder.” dedi içinden.
”Evinde dirlik yok. Çalıştığı yerde özgün bir icraatı yok. Şımarık çocuklar yetiştirmiş, eşinden it gibi korkar, suya sabuna dokunmadan yaşar. Aman başıma iş gelmesin diye etliye sütlüye karışmaz.
Kitaplarla, dergilerle işi olmaz. Televizyon karşısında uyur. Bir ortama girince pek fazla sesi çıkmaz. Haksızlık karşısında suskun kalmayı yeğler.
Ben haksız olsam da benim tarafımda yer alır.” diye devam etti düşüncesine.
Benim iyi diye değer verdiğim dostum gibi olsa tüm insanlar, batar lan bu dünya dedi.
Sahi neredeydi ki iyi insanlar?
İyi olmanın kriteri neydi?
Hem banane ya dedi, dünyayı kurtarma bana mı düştü?
Kalkıp gitti oradan.
Elleri cebinde yürüdü epey.
Gözünün önüne gelen ve iyi diye nitelendirebileceği herkesi tek tek gözden geçirdi, onlara sorular sordu.
Aldığı cevapların tam tersini cevap kabul etti.
En can alıcı cevaplar,
Paranın önemi yok,
İç güzellik önemli,
Ben hiç kimseye yalakalık yapmam,
Cimrilerden nefret ederim,
İnsanları çok seviyorum,
Etraf beyinsiz insanlarla dolu,
İnsanlar aklını kullanmıyor,
Makyaj yapanlar kötü,
Kıskançlık, ihtiras iyi değil,
Gıybetten, dedikodudan nefret ederim,
Cahillik kötü ama herkes cahil,
Ben ne istediğimi biliyorum,
Dünyada dost mu var ki?
Kimseye güvenmem,
Herkes benim gibi mi?
Ben ülkemi de insanları da karşılıksız severim,
Ben hiç makam sevdalısı olmadım,
Herkes bir yerlere gelebilmek için takla atıyor…
Gibi cevaplardı en can alıcı cevaplar.
Tabi usta bu cevaplara inanmadı.
Hepsini tersinden aldı.
Tersi dönmüştü ustanın.
İyi insanlar nerede ki? demeye devam etti. Öğrencisini o an boğmak istedi.
Uzun bir aradan sonra dostunun ve öğrencisinin yanına döndü.
Çayını hemen getiren öğrencisine,
Dünyayı sen kurtaracaksın oğlum, dedi
İyi insanlar yok, bulamadım, nerede olduklarını da bilmiyorum…
Dostu karıştı söze,
Nasıl emin oldun ki bu çocuğun dünyayı kurtaracağına? dedi.
Usta, büyük bir öfkeyle dostuna baktı, ağzından köpükler saçarak,
Üç kişiyiz lan şurada! Senden bir halt olmaz, benim senden kalır yanım yok, bu çocuk bari kurtarsın, dedi.
Baksana, deminden beri sana da bana da çay veriyor, sorusuna cevap veremediğim halde bana ‘usta’ demeye devam ediyor ve en önemlisi de,
İyi insanlar nerede usta? diye soru sorabiliyor!
Yaşıtları karı kız peşinde, kimi rakı şişesinin dibinden bakıyor dünyaya, kimi kısa yoldan zenginliği düşünüyor. Kimi itibar kazanmak için okullar okuyor, kimi kütüphaneden çıkmıyor akademik ünvan peşinde.
Kimi onun bunun dedikodusu derdinde, kimi futbol manyağı.
Ya bu çocuk öyle mi?
Okuyor, araştırıyor, yazıyor, soru soruyor, sana bana çay veriyor, hiç birimizden ilim dışında hiçbir şey beklemeden.
Dünyayı kurtaramasa da, iyi insanların nerede olduğunu bulacak göreceksin, diyor.
Ya da o yeri kendisi inşa edip oraya iyileri yerleştirecek.
Sorusunun cevabını da kendisi vermiş olacak kendisine!
M’S
18.08.’18