ŞAİRE KİM İLHAM VERİR?
Üniversite yıllarında Hoca ders anlatıyor, ben de harıl harıl bir şeyler yazıyordum…
Genelde hep öyle yapardım.
Ya hoca ders anlatırken ya etrafımdaki insanlar bir şeyler anlatırken sürekli yazardım.
Yemeğe gittiğimiz lokantada, çay içmeye gittiğimiz yerlerde de peçete falan ne bulursam yazardım üstüne.
Hoca arka tarafıma dikilmiş yazdıklarımı okumaya çalışıyor tabi okuyamıyordu, çalı çızığı gibi yazıyı kim okuyabilir?
Öyle ilgisini çekmiş ki…
Belki içinden demiştir, lan demek ki anlattığım konu o kadar önemli ki herifin oğlu sürekli not tutuyor ya da bu anlatılanları anlamıyor not almak zorunda kalıyor…
Ya da anlattığının pek matah bir şey olmadığını biliyor olmalı ki, bu kıytırık şeyleri not alacak ne var? diye düşünüyor…
Sustuğu halde yazmaya devam ettiğimi görünce zoruna gitti galiba…
Ne yazıyorsun sen? dedi…
Ben de, dersi dinlemediğimi anladı galiba, biraz utanayım falan demeden, pişkin pişkin deneme yazıyorum dedim.
Ben anlattıklarımı not alıyorsun sandım dedi.
Yok hocam, pek ilgimi çekmiyor anlatılanlar, ilgimi çekecek şeyler anlatıyor olsanız can kulağıyla dinlerdim, diyemedim tabi.
Dedim ama, içimden yüzüne karşı dedim.
Hani öğretmenler genelde ders anlatırken yaramaz çocuklardan şikayetçi olurlar ya?
Ben bu şikayetçi olan öğretmenleri pek anlamam.
Çocukların ilgisini çekecek herhangi bir şey anlatmayan öğretmenin yaramaz çocuklarla başı dertte olur genelde.
E her çocuğun ilgisini nasıl çekeyim, devlet ne emretmişse onu anlatmak zorundayım, diyenleri hiç haklı bulmam.
Öyle öğretmenler tanıyorum ki, mantık, felsefe gibi dersleri anlatırken bile tüm öğrencilerin ilgisini çekmeyi başarırlardı.
Hatta bir keresinde hiç unutmam, devlet memurlara dişe dokunur bir zam yapmıştı da, öğretmenlerin hepsi o zam haberini ezberlemişlerdi iki dakkada…
Konumuza geri dönecek olursak,
Derste yazdığım yazıları hoca merak eder de arkadaşlar merak etmez mi?
Teneffüs dönüşü sınıfa girdim, arkadaşın birinin elinde benim defter, ilgiyle okumaya çalışıyor yazdıklarımı…
Hiç oralı olmadım, sormadım da neyi okuduğunu.
Birkaç kez gene denk geldi gene oralı olmadım.
Birgün dedi ki bana, sen o yazıları kime yazıyorsun?
Kimseye değil, dedim.
Olmaz dedi, olamaz yani!
Sana ilham veren biri var…
Vardır aşık olduğun biri falan, yeme beni şimdi…
Tabi yok dediysem de inanmadı.
Her gün dedi, sen çay içmeye çıkınca ben o yazdıklarını okuyorum, çok da keyif alıyorum.
Teşekkür ederim desem de, konuyu gene ilham veren birine denk getirmeye çalıştı ama yoktu öyle birileri.
Olmamıştı, olmayacaktı!
Dedim ki,
Eğer şairler, yazarlar, yazdıkları şiirleri, yazıları birilerine yazıyorlarsa onların hayatından yığınlarca sevgili gelip geçmiştir.
Bence öyle değil…
Her yazar, bulur kafasında yazacak birilerini ama kafasında!
Somut sevgiliyi bulan yazmaya ihtiyaç duymaz.
Hem sevgiliye yazmak ne bileyim tuhaftır!
Onu kandırmaya çalışmak gibidir!
Ya da elde tutmaya çalışmak…
Şairin, yazarın iç dünyasında dış dünya yoktur…
M’S
(Bu gördüğünüz resimdeki yazı da onlardan biridir)