KENDİNİ KİTABA VEREN KADIN!
Öyle kendini vermişti ki kitaba…
Kitabın içindeki kahraman, kahramanı olmuştu. O ne yaparsa doğrusunu yapıyor, ne söylerse doğrusunu söylüyordu.
Ona karşı olanlar onu tam anlamıyla tanımıyor, ona haksızlık ediyorlardı.
Yaptıklarının da bir açıklaması vardı, yapmadıklarının da…
En olmadık yerde cimrilik yapıyor, en olmadık yerde cömertlik yapıyor kendi bildiği gibi yaşıyor, etrafındaki insanlar tarafından anlaşılmaz bulunuyordu ama kendini kitaba veren, onu anlıyor, ona hak veriyordu.
Çelişkileri bile iki yüzlülük değilse hoş görülecek cinstendi.
Zamanla değişime uğramasına; insan zamanla değişir, hem fiziksel hem fikirsel anlamda diyordu.
Değişmeyenler, gelişmemiş olurlardı.
Kahramanı, birgün evine misafirliğe gelen arkadaşının gocuğunda bulunan cüzdanından para çaldı. Kendini kitaba veren bunu hiç yadırgamadı ama duyan herkes kahramanı linç ettiler.
Üstelik arkadaşı da, yani parası çalınan kişi de, duyduktan sonra yadırgamadı.
Tatlı bir tebessümle geçiştirdi olayı.
Elinden kitabı bir türlü bırakamıyor, kitap bitecek diye de ödü kopuyordu kendini kitaba veren…
Görüyordu her şeyi, film izlerken filmde olan biteni, önünü arkasını nasıl bilirse, o da biliyordu kitapta olan biteni.
Sadece diğer kahramanlar, diğer oyuncular bilmiyorlardı, onlar yaşamakla, kendilerine verilen rolü oynamaktaydılar.
Kendini kitaba veren biliyordu her şeyi.
Hatta kahramanına yüz vermişti, göz vermişti, renkli gözleri vardı, bıyığı, sakalı vardı, uzunca boyu, geniş omuzları, sert bir mizacı, yüz vermeyen bakışları vardı. Dudakları dolgun, dişleri bembeyazdı. Kitapta bunlardan söz edilmemişti ama kendini kitaba veren, hayalinde böyle canlandırıyordu kahramanını.
Kahraman arabayla yolculuk yapmaya karar verir vermez, kendini kitaba veren hemen sağ koltuğa kuruluyor onun gelmesini bekliyordu.
O gelmeden onun da hoşuna gidecek bir müzik açıyor, şarkılara eşlik ediyordu.
Kahraman konuşmayı sevmiyordu. Yalnız yolculuk yapmayı da belki bu yüzden istiyordu.
Yol boyunca susuyorlardı her ikisi de. Kahraman diğer yol arkadaşından habersiz susuyordu. Yol arkadaşı da ona hayran hayran bakıyor çıt çıkarmıyordu.
Uzun bir yolculuk olmuştu.
Kitabın tam ortasında artık vakti geldi diye düşündü kendini kitaba veren…
Aldı çıkardı kahramanını kitaptan.
Öyle bir çıkardı ki, kitabın yazarı bile gıkını çıkaramadı.
Elinden tuttu, haydi artık benimlesin dedi.
Kahraman ne olup bittiğini anlayamamış tuhaf tuhaf bakıyordu kitaba kendini verene.
En yakın bir çay bahçesine gittiler. Olanı biteni anlattı kitaba kendini veren.
Adam şaşırdı, gerçek hayatla yüzleşmeye başlıyordu.
Gerçek miydi yaşadığı?
Kitaba kendini veren, kendi hayalindeki adamı bulmuş olmanın huzuru içinde elindeki çayı içerken adama sorular soruyor adamın suskunluğundan, cevapsızlığından hiç rahatsız olmuyordu.
Kitabın içinden çıkıp gelen ve cüzdanın içindeki paranın çalınmasından rahatsız olan bir başkası geldi çay bahçesine.
”Öyle bırakıp kaçamazsın, hesap vereceksin!” dedi adama.
Kendini kitaba veren kadın; o gelen şahsı ikna etmeye çalışıyordu. Parası çalınan kişi şikayetçi değil sana ne oluyor dedi önce.
Sonra açıklama yapma gereği duydu:
O parayı almamış olsaydı o arkadaşı o gece evinden, eşinden, çocuklarından kaçıp uzun bir yolculuğa çıkacak, şehri terk edecekti, sen bunları biliyor muydun? dedi.
Gelen üçüncü şahıs hemen kitaba geri döndü.
Anlaması gerekeni anlamıştı. Zaten kahramanın hırsızlık yapmasına da ihtimal vermiyordu.
Çay içme faslı bittikten sonra kalkıp gittiler arabaya atlayıp.
Hiç bilmedikleri bir başka şehirde geziyorlar ama hiç konuşmuyorlardı.
Adamın yavaş yürümesini dert etmeye başladı kadın. Sonra aceleyle yürümesini de dert etmeye başladı.
Yürümesinden başlamıştı dert etme faslı.
Adam alıp bunu sakin bir yere götürmek istedi, bir ağacın dibine oturup kitap okumaya başladı her ikisi de.
Kadın kitaptan sıkıldı. Kahraman yanımda iken niye kitaptan okuyorum ki? diye sordu kendine.
Adam kadının bitmek tükenmek bilmeyen sorularından sıkılmıştı.
Gene şehre indiler. Bir otel odası kiralayıp otelde kalmaya karar verdiler. Kadın oteli beğenmemiş fazla ucuz bulmuştu.
Adam bundan da sıkıldı.
Ertesi gün şehrin arka sokaklarında dolaştılar. Yıkık dökük bir evin önünde durdu adam. Kadına dönüp bekle diyerek içeri girdi, lüks otele verecekleri parayı ihtiyaç sahibi bir aileye verdi ve hemen çıktı.
Olup bitenden habersiz olan kadının soruları gene sıkıcı olmaya başlamıştı.
Adam, sakince kadının kolundan tutup kadını arabaya bindirdi ve geri dönüş yoluna koyuldular.
Kadın kendini kitaba veremiyordu artık.
Kitaptaki kahramanını istiyordu.
Bu adam çok sıkıcıydı.
Kadına hiç yüz vermiyor, o ne derse tersliyordu.
Dönüş yolu biter bitmez, kadın canhıraş bir şekilde adamdan uzaklaşıp kitabın yazarını aramaya başladı.
Kitabın yazarı yaklaşık üç yüz sene önce ölmüştü.
Bunu duyan kadın çaresizlik içinde kıvranırken buldu kendini.
Evine doğru yola koyuldu.
Eve varır varmaz kapısında bir not buldu, aceleyle notu açtı, okumadan içeri girdi.
Notta tek cümle yazıyordu:
”Kendini kitaba ver ama kitabın içindekini dışarı çıkarma!”
M’S