HIZIR GİBİYDİ HIZIR DAYIM
Hiç unutmam üniversitede okurken herkesin koşarak gittiği köye ben de koşarak gitmiştim, mevsim kış idi, yaz olsa ölüm giderdi köye.
Eğrioluk’ta harman, yaylada ayağı kırılan koyun, sekalağanda, tandıllacıda bahçe sulama, köye gelen yoz…Hepsi beni beklerdi.
Mecburduk, gidecek yerimiz mi var?
Bazı seneler oluyordu gidilecek yerler…
Gezilecek demiyorum, gidilecek…
Yani çalışılacak yerler.
Yani amelelik yapılacak yerler…
Bir keresinde de Çorlu’ya gitmiştim, iki ay amelelik yaptım inşaatta.
Yazın çalış, kışa harçlık biriktir.
Ha harçlıkla ilgili bir anım var onu da anlatayım.
Yaz kış babasından harçlık alan, telefonuma da pederbank diye kaydettiğim bir arkadaşım beni telefonuna dolarbank diye kaydetmiş, neymiş de ben öğrenci iken dolar biriktirmişim…
Yazın amelelik yaparak biriktirdiğim dolar ile kışın ev kirası veriyordum…
Tâbi arkadaş (ismi mahfuz) baba parasıyla yaşadığı için bilemezdi paranın kıymetini… 🙂
Hâlâ telefonumda pederbank diye kayıtlı olan bu arkadaşımı merak eden varsa sormasın söylemem…
Yani demem o ki…
Kış günü köye gelmiştim…
Köyde yapılacak tek etkinlik var o da Arap aşı içmek… Çocukken daha fazlaydı da yapılacak işler, büyüyünce biz, kendini yemeğe verdi köylü…
Eskiden gençler harar falan oynardı çelik çomak oyunu da revaçtaydı…
Tabi koyunlara yeyintiyi verdin mi keyfin beyde olmazdı.
Namazı vaktinde kılmış gibi sevinirdin…
Biraz fakirlik edebiyatı yapayım da görün…
Köye gelmiştim. Herkes memlekete giderken anasına babasına kardeşine hediye alırdı biz öğrenci iken.
Bir de kocaman kirli çamaşır valizi götürürlerdi.
Ben şaşırırdım tabi, köyde insan anasına nasıl kıyar da kirli çamaşır götürür diye. Meğer onların çamaşır makinesi varmış ne bileyim…
Ben bir kez bile götürmedim, hep kendim yıkadım. Hediye de almadım son seneye kadar kimseye. Kendime bi’şey alacak parayı zor buluyordum, kimseden bana neydi?
Kaçıncı sınıfta olduğumu hatırlamıyorum. Köye geldiğim o kış, tekrar okula döneceğim sırada evimize bir misafir geldi.
O geldi diye biraz geciktim yeniden çay koydum. Oturduk sohbet ettik çay içtik, tam çıkacakken cebime harçlık koydu o misafir.
İlk defa birisi bana harçlık veriyordu okula giderken. Tuhaf geldi.
Al yeğenim al, dört gün sonra ölürsek hayırla yad edersin dedi.
Her sözü bir atasözü gibiydi. Onu dinlerken hiç yorulmaz sıkılmazdım…
Adana anılarını anlatırken ben gizli gizli ağlardım o da gülelim diye anlatırdı.
Sabah ben ot biçmeye giderken o dönerdi, ben giderken bana laf sokardı, senin gün yeni doğuyor galiba diye.
Ben dönerken o bir daha giderdi.
Ona da kalmadı bu dünya bana da kalmayacak sana da kalmayacak.
Haberini aldım.
Öldü dediler.
Öleceğiz tabi…
O’ndan geldik, dönüş O’na!
Çare bulamaz kimse buna…
Ölünce hayırla yad edersin dedi harçlığı verirken…
Ölmeden de hayırla yad ettim seni hep.
Okulu bitirince bir gömlek almıştım da, verdiği harçlığı unutup babama sormuş senin oğlan bunu niye aldı diye…
Günlerden birgün bizim kedi onun cülükleri yiyor diye kediyi torbaya koyup Yahyalı’ya götürmüş, giderken hanımına,
Uslu(kızlık soyadından mülhem hanımına uslu derdi) bugün bi ırahat uyu, cülükleri seyiple, kediyi götürüyorum demiş, o daha dönmeden bizim kedi köye gelip seyipledikleri civcivleri yemiş… Gülmüştük epey….
Elini uzatır öptürmez ama sarılırdı hissederdin o sarılınca…
Adının Mustafa olduğunu seksen 4 sene sonra öğrendim cennet mekân Hızır dayımın…
Allah rahmet eylesin. Ruhuna Fatiha okuyalım derim ben.
Mustafa Süs