Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

Çocukluğumdan Kalma Acziyetim (Öykü)

Paylaş

ÇOCUKLUKTAN KALMA ACZİYETİM
Tıka basa dolduruyorum çaydanlığı gene, eskisi gibi, tek başımayken. Üzerine örtüsünü muntazam bir şekilde örtüyorum, üstü açık kalınca çayın, üşüyorum ben.
Eskisi gibi, eski günlerdeki gibi yürüyorum kaldırımlarda, dağlarda yürüyorum, dağları adım gibi biliyorum, adımlıyorum bir bir yokluğu, yokluyorum el yordamıyla.
Ne taraftan gelirse gelsin tanıdık bir ses, kulak kesilmiyorum, bakamıyorum uzaklara, ayırt edemiyorum yakındakileri, insanları birbirinden ayırt edemiyorum. Gözlerim bozulmuş, bakışlarım bozulmuş, insanlar zaten bozulmuş, ben bozulmuşum.
Trafiğe çıkmıyorum, pencerelerim sürekli kapalı, dumanında boğulmak istercesine sigaranın, kapatıyorum tüm hava alacak yerleri.
Soğuk da girmiyor eve, ben soğuğun ayağına gidiyorum, dağların eteğinden tutuyorum tutunmak için hayata.
Sırtımda ağır bir yük var, silkelesem dünya düşecek gibi, dağlar yerle bir olacak gibi sanki. Abartıyorum, abartmadan.
Abarttığımı düşünedursun herkes, herkes elinde bir mum, aydınlattığını düşünedursun yollarımı, karanlığa meftun yüreğime vuran her ışık kamaştırıyor gözlerimi, göremiyorum bozuk gözlerimle.
Sürekli bir iç çekiş, içime çekiyorum yüklerimi, sırtımdan indirip bazen geceleri. Geceler sırtımda, gündüzü altına alıyorum ayaklarımın. Dibine geçiyorum yerin ara sıra, dibinde hayat varmış biliyorum, toprağın altındaki hayatı özlüyorum, gördüm kaç kez herkesten habersiz.
Kulaç atarak boğuluyorum, boğulmak da güzelmiş, boğulurken tutunuyorum hayata, dalgalardan tutunuyorum. Dalgaların ahengine kapılıyor, kaptırıyorum kendimi uzaklara.
Gözümün yaşına bakmadan yaşamak istiyor, gözyaşlarıma tutunuyorum. Eskisi gibiyim işte, eskiden olduğu gibi, çocukluktan kalma bir telaş, bir karmaşa ve bir kaosun tam da dibindeyim.
Sürdürülebilir bir hayatım var, eskiden olduğu gibi. Yükümün ağırlığına bakmadan, bakınmadan sağa sola, ceplerimi kurcalamadan, sırtımdaki yükün altında ezilmişliğime aldırmadan, yardırmadan kalbimi, beynimi kullanmadan yaşamak istiyorum.
Kimsenin şefkatine, merhametine ihtiyaç duymadan yaşamak ne demekmiş, çeyrek asırlık bir ömrün sonunda öğreniyorum, öğrendiklerimi heba ediyor, hiçe sayıyorum yaşadıklarımı… Tecrübeler, yenilmişlikler, aldanışlar hak getire, odamın penceresi kapalıysa, kapalıysa kalbim, beynimi dondurmuşsam, doldurmuşsam tüm yasak ihlallerini, sigaramın külü düşmüşse yatağıma, yanmak ne demek, yanmadan yaşamak ne demek bilememişsem, yine de göz göre göre tutunmak istiyorum hayata.
Denize düşüp de yılana sarılmak, yalandan da olsa sarılmak istemiyorum. Gücüm yettiğince gitmek istiyorum.
Eskiden olduğu gibi gitmek, gitmeyi bilmek istiyorum. Yaşımı başımı almadan gitmek, yerin altını şenlendirmek, şenlenmek istiyorum.
Suya yazdığım yazıları ehlileştirmeden, ehil bir mazerete sığınmadan, açılmış ellere uzatmadan elimi, uzatmadan bu işi bitirmek istiyorum.
Pahada hafif, yükte ağır acılarımı vurup sırtıma, dünyanın üzerinden, sırtından dünyanın, inmek, dünyaya da rahat bir nefes aldırmak istiyorum.
Gözü kara bir cahil cesareti ile cehaletime prim verip, yaşanmışlıklarımı atıp denize, kör bir kuyuya ya da, sahip çıkmadan tüm yanlışlarıma, yanılmışlıklarıma, kahretmeden kimseye, kimseyi kahretmeden, kahrolası bir beddua bırakıp geride, geriden, gerine gerine bakınmak, bakındırmak istiyorum herkesi.
Terazinin bir kefesine kendimi, diğer kefesine de kefenimi koyup tartılmak istiyorum, dünya mı daha ağır benim yüküm mü? Diyerek, kafa tutmak istiyorum, alnının tam ortasından bir kurşun gibi geçmek hayatın, geçirmek aklımdan tüm olan biteni, bir film gibi yaşatmak herkesin gözü önünde, yaşartmak istiyorum herkesin gözünü, gaz bombası tadında bir hayatla etkisi geçince feraha kavuşturmak istiyorum tüm insanlığı, insanlardan alabildiğine uzak bir yerlerde…
Baharın tutarsızlığı ile kışın istikrarını ters yüz etmekle başlayabilirim aslında, başlatabilirim yeni baştan bir filmi, oyuncusu olmayan, fenomeni olmayan, jargonu olmayan bir filmi, bol keseden racon keserek başlatabilirim. Dağıttığım tüm rolleri bir heyulanın üzerine yapıştırıp, pelerinini vakfetmek istiyorum, aç ve yetim duygularına insanlığın.
Üzmek ve üzülmelerini görmek istiyorum herkesin, haklarını yemek, ne varsa üzerime kalmasını sağlamak istiyorum insanlığa dair. Çekiştirmek orasından burasından insanları, haklarında olmadık sözler sarf etmek, olmadık yakıştırmalar yapmak istiyorum. Herkes gibi kendimi aklamak, kendime toz kondurmamak, kendimi temize çekmek istiyorum tüm kirlenmemiş insanların suretinde.
Sonra çıkıp karşılarına, karşılaştırmak istiyorum kendileri ile beni, benden eksik neleri varmış görmelerini sağlamak, benden fazlalarını gözlerine sokmak, parmağımı gözlerine sokmak istiyorum.
Hayatımın geri kalanını beni gerçekten sevdiğine inandığım insanların hayatlarını karartmakla geçirmek istiyorum, sevmeyenlere gün yüzü göstermek, güneşi göstermek, güneşin altında gerçek yüzlerini göstermek istiyorum, yağmurun altında cilaladıkları yüzlerinin dökülmesini, gerçek kişiliklerinin ortaya çıkmasını sağlamak istiyorum.
Çok şey istiyorum, ben istiyorken, bu kadar el açmışken, bu kadar alımkâr olmuşken, kendimi, acziyetimi sermişken gözler önüne, gözlerden ırak bir yaşamı da hak ettiğimi, insansız yaşam sahasını hak ettiğimi, ödüllere doymadan, doymak bilmeden yalnızlığa, yaşamak, yalnızlığıma tutunmak istiyorum.
Herkese hak ettiği değeri verip, bir hiç olmadıklarını göstermek, aslında çok şey olduklarını, kimsenin bir işine yaramayacak kadar çok şey olduklarını yüzlerine vurmak, hangi yüzlerine vuracağımı da bilmek istiyorum.
Yolun sonunda toplayıp ne kadar dokundurduğum insan varsa hepsinden birer birer özür dilemeden, helal etmeden de hakkımı, yerin altına, özlediğim, özlendiğim ve şenlendireceğimi düşündüğüm yerin altına, orada geçer akçe olmayan, altın dolusu heybemle inmek istiyorum.
Ben suya yazıyorum, sen bana yazdığımı düşünüyorsun, ben ölüyorum, sen yaşadığımı düşlüyorsun. Eskiden de öyleydim!
Çocukluktan kalma benim acziyetim.
17 Mart 2013


Paylaş
Exit mobile version