BULGUR PİLAVINA ALTMIŞ BİR (ANI)
Hiç unutmam, çocukken dinlemiştim.
Bizim akrabalardan biri yazın o kavurucu sıcağında en uzun günlerde harmanda çalışırken oruç tutuyor.
Suya yakın olmayan tarlada, çocuklar sürekli su taşıyorlar…
İçmek için değil, tepelerinden aşağı dökmek için. Serinleyip devam edecekler ekin biçmeye…
Orakla ekin biçmeyi bilen bilir. Daha tırpan icat edilmemiş, edildiyse de tarla taşlık olduğundan orakla biçmek daha iyidir düşüncesiyle eğilerek biçilir ekin…
Hem köke yakın kesilir hem dağılmaz başaklar…
Saman da önemlidir buğday da…
Bereketli olur öyle.
Başkası anlatsa inanmam ben topraktan fışkıran buğday gördüm gözlerimle…
Anam babam çuvala doldurmuşlardı…
Şimdi niye bereketi yok kazancımızın diye düşünürken geldi aklıma.
Tek kişinin aylık kazancı bugünün parasıyla en fazla üç bin lira on kişilik aileyi geçindiriyordu…
Şimdi üç bin lira ile köyde bile geçinemez beş kişilik bir aile…
Niye? Bereket yok çünkü!
Neyse konumuz bu değildi aslında…
Bizim köylü Ramazan günü harmandan geliyor uyumadan bulgur pilavı pişiriyor sahura hazırlık olsun diye ve vurup kafayı yatıyor…
O zamanlar alarm mı vardı kapattıkça öten…
Kurmalı saati kuruyor duymuyor demek ki…
Uyanınca bir bakıyor ki ortalık ışımış!
Perdeleri çekip vuruyor kaşığa pilavı…
Çekse ne gitti oruç kaldı altmış 1!
Şuan diyorum, bizler harmanda o günün şartları ile çalışıyor olsaydık…
Tutar mıydık ki orucu?
Çay varsa içelim…
M’S