Allah size bakar!
-Darbe oluyor!
-Yok artık!
-Ciddiyim, köprüyü askerler kapatmış, geçişlere izin vermiyorlarmış.
-Olur mu ya ihbar falan almışlardır, ne demek darbe oluyor?
-Hangi çağda yaşıyoruz Allah aşkına? Darbe dönemleri geçmedi mi?
-Geçmedi işte! Aç televizyonu izle…
Aman Allah’ım, gerçekmiş. Ne yapılabilir ki bu durumda? Evde kös kös oturup televizyondan maç izler gibi darbeyi izleyecek değiliz herhalde…
Arabanın anahtarı nerede? Misafirlikteyiz de üstelik.
-Ben çıkıyorum.
-Nereye gidiyorsun?
-Şimdilik Ankara’ya gitmeyi düşünüyorum. Sonrasını bilemem.
-E biz ne olacağız üç aylık çocukla bizi tek başımıza mı bırakıyorsun?
-Size Allah bakar, Allahaısmarladık…
Sosyal medya yıkılıyor!
Kimi zafer sarhoşu olmuş erkenden kimi ne olduğunu anlamadan, bilmeden feryat figan ediyor.
Kimi beddua ediyor düşmanlara, kimi düşmanlığın dibini sıyırıyor.
Kimi yukarılardan haberler bekliyor, kimi organize olma derdine düşmüş acaba elimizden ne gelir? Diyor.
Kimisi makarna kuyruğunda market yağmalıyor ATM’den çektiği sıcak parayla, kimisi yakıt kuyruğunda birkaç günü kurtarmanın çabası içinde, nasılsa Amerikan gâvuru kanlı demokrasiyi getiriverir sevinciyle ve kendisine bir şey olmayacağının iç huzuruyla…
İstanbul’da, Ankara’da bombalar yağıyor gökten, kimisi şehit oluyor, kimisi gazi.
Feryatlar arş-ı alaya yükseliyor.
Acımıyorlar, merhamet etmiyorlar mankurtlar! Tanklar önüne geleni çiğneyip geçiyor. Görüntülere can dayanmaz.
“Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer!” diyor kimisi şehit olan üniformasız gayri resmi askerlerimize. Kimisi de milletine kurşun sıkan askeri üniformalı teröristleri lanetliyor.
Kimisini bilmem de, ben;
Gerekirse Ankara’ya canlı bomba olmaya bile gideriz, bu vatanı size yar etmeyiz ey Amerika’nın uşakları, feryadını yapıştırmışım sosyal medyanın duvarlarına ve gelen destek mesajlarının haddi hesabı yok.
Son gaz parti binasının önüne gidiyorum, giderken kuyruktaki insancıkları görüyorum. Allah’ın laneti üzerinize olsun demeyi ihmal etmeden.
İn cin top oynuyor sokaklarda, benden başka kimse yok!
Sonra hafiften bir kıpırdanma oluyor. Yavaş yavaş etrafımda insanlar birikiyor, önce askerler geliyor sanıyorum, sonra sivil olduklarını, vatan sevdalısı olduklarını anlıyorum yaklaştıkça.
Gittikçe çoğalıyoruz. Bir iken bin oluyoruz.
Kalabalıkların yüzünde endişe, içinde kaygı, gözlerinde umut!
Sürekli sosyal medyayı takip ediyoruz bir yandan.
Bir yandan çıkın gelin diye eşi dostu arıyorum, kimisi yola çıktık diyor kimisi üstten emir gelmeden çıkmayalım, diyor.
Emir bekleyenler, ertesi gün kendiliğinden çıkmış oluyorlar ama olsun.
Ve Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor sahneye! Canlı yayınlıyorum kalabalığın içinde Erdoğan’ın çağrısını…
Herkes vatanını kurtarmak için sokağa!
O gece emir beklemeden sokağa çıkanlar da emirden sonra sokağa çıkanlar da sabaha kadar nöbet tutarak bir milletin geleceğini kurtarıyorlar.
Yoksa Libya’ya, Afganistan’a, Irak’a götürdükleri demokrasiyi Türkiye’ye de getirip ülkemizde taş üstünde taş, beden üstünde baş bırakmayacaklardı.
Sağ bırakacakları başlar da, İngilizlerin deyimiyle;
“Biz yine Türkiye’yi işgale gitsek, bizleri çiçekle karşılayacak binlerce insan buluruz!” dedikleri kişiler…
Kimlerdi onlar?
Darbe olacak diyerek yakıt, para ve makarna kuyruğuna girip ertesi gün darbeye tiyatro diyenler.
Neydi?
“Bu ülke savaşta bizim, zaferde onların…”
Artık zaferde de bizim olacak, yok öyle yağma!
Ardından, üstümüze bombalar yağmadı, biz Ankara’dakiler ve İstanbul’dakiler kadar mağdur olmadık, fazla da edebiyat yapmanın mantığı yok, diyorum…