Necip Fazıl'ın Menderes'e yazdığı ağıt
Mustafa Yürekli, Necip Fazıl’ın penceresinden yirminci yüzyıla, 1930 -1980 arası yarım asırlık döneme bakıyor.
Necip Fazıl’ın 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbe süreçlerinde duruşunu ve bunun eserlerine yansıyışını anlatıyor. Demirel’in eleştirildiği “Süleymanname” şiirinden sonra, Menderes’e ağıtı olan “Zeybeğin Ölümü” şiirini gündeme getiriyor..
Necip Fazıl Kısakürek, iki lidere, Adnan Menderes ile Süleyman Demirel’e dair birer şiir kaleme aldı.. Sadece bu iki şiir bile, darbe süreçlerinin eleştirisi olarak edebiyatımızın şaheserlerdir..
Menderes’e “Bilemem susarak ölmek mi hüner? / Lisan çıldırıyor dil nasıl döner? / Ondan son iz uzak, uzak bir fener / Öldü mü? Çatlarım yine inanmam! / Diriye yanarım ölüye yanmam!” dizelerinin de yer aldığı “Zeybeğin Ölümü” şiirini yazdı.. Bu şiirle üstat, 27 Mayıs darbesi sürecinde Menderes’e ağıt yakmış, milletimizin büyük çoğunluğunun hissiyatına tercüman olmuştur..
Demirel’e de “Sen gül diyarının yapma gülüsün! / Aynı yapmacıkla Çoban Sülü’sün!” dizeleriyle başlayan “Süleymanname” şiirini yazdı.. Bu şiir de bir taşlamadır. Büyük Dogu dergisinde (27.12.1967) ‘Süleymanname’ adlı şiirle birlikte dönemin Başbakanı’nın kayıtlı olduğu Mason kütüğünün fotokopisini ilk kez yayınladı. Demirel demek, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleri demektir.. Lideri bulunduğu sağ partinin başında başkası olsaydı, o darbeler o kadar kolay yapılabilir miydi? Bu sorunun cevabını tarihçiler verecektir.. “Süleymanname” şiiri, düzeni deşifre eder; statükoculuğa tavır alır..
Cumhuriyet dönemi edebiyatımızda örneği az görülen, siyasi taşlamalardır bunlar.
“Zeybeğin Ölümü” şiiri, 27 Mayıs darbesine, dolayısıyla darbecilerin zorbalığına dönük ciddi eleştiridir ve edebiyatımızda benzeri yoktur.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısının önemli siyasi portrelerinden, dokunuzuncu Cumhurbaşkanı, defalarca başbakanlık görevlerinde bulunmuş, Türk sağının lideri Süleyman Demirel’e yazılmış “Süleymanname” şiiri, başarılı bir kara mizah örneğidir..
Fuzuli’nin “Selam verdim, rüşvet değil deyu almadılar. / Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler.” dizeleriyle başlayan “Şikayetname”si edebiyatımızda ne ise, “Zeybeğin Ölümü” ve “Süleymanname” şiirleri de odur..
Necip Fazıl’ın sosyal/siyasal içerikli şiirleri, ayrıca ele alınmayı hak ediyorlar..
NECİP FAZIL DARBELERE BOYUN EĞMEDİ
“Necip Fazıl’ın ‘Süleymanname’ şiirindeki Demirel” yazısını yazıp bu köşede yayınlayınca, “Zeybeğin Ölümü” şiirini yayınlamamak, en hafif tabirle ayıp olacaktı. “Zeybeğin Ölümü” denilince akla, Osman Hamdi Bey’in kayıp tablosu gelir: Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne bugün nerede oldukları bilinmeyen “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek” ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını göndermişti. Necip Fazıl, bu kayıp tabloya gönderme mi yapıyordu acaba? Bilmiyoruz. O hayattayken, ne yazık ki kimse sormamış bunu..
27 Mayıs 1960 darbesi, TBMM’yle birlikte milletin sesi Büyük Doğu’nun da kapısına kilit vurmuştu. Birkaç ay sonra, Necip Fazıl 1.5 yıl zindana kapatılacaktı. Derken zindanda ‘Zeybeğin Ölümü’ne ağlayacaktı şair.. 1964’te Büyük Doğu’nun onbirinci devresini açtı. Adnan Menderes’in hatırası için kaleme aldığı ve derginin birinci sayısında yayınladığı ‘Zeybeğin Ölümü’ şiirinden dolayı takibata uğradı, sorguya alındı. Necip Fazıl, “Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı / Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı” dizeleriyle tanımlamıştı hayatı ve kaderi..
Her sene 17 Eylül geldiğinde bu şiirdeki ateş, milletimizin yüreğini yakar, kavurur. Bugün Türkiye’de siyaset yapan herkes Menderes’ten, onun hatırasından referans olmasını talep etmekte. Demokratik Cumhuriyet’in ve milli irade kültürünün en önemli kaynağı o tecrübedir çünkü. Genç kuşaklara ibret olması düşüncesiyle “Zeybeğin Ölümü” şiiriyle baş başa bırakıyorum..
ZEYBEĞİN ÖLÜMÜ
Zeybeğimi bir kaç kızan, vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular
Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip şöyle bir doğrulsana!
Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
Ne güne dek böyle gider bu devran
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!
Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz
Kızanlar, dört yandan hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!
Bilemem susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?
Ondan son iz uzak, uzak bir fener
Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
Diriye yanarım ölüye yanmam!
Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline
Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün
Bir öldün beni de binbir öldürdün!
Beyni tırmık tırmık pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde, serçelere sor!
Ağla, bir dinmeyen hasrete ağla
Zeybeksiz yolları gözetle ağla! …
{fcomment}