Bakan Dinçer'den Önemli Açıklamalar!
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, öğretmen atamaları, milli güvenlik dersleri, 19 Mayıs kutlamaları, tek tip kıyafetler, Fatih Projesi gibi eğitimde tartışılan konulara Basın Kulübü’nde yanıt verdi
ÖĞRETMEN ATAMALARI
Biz yönetim sistemi olarak günlük işlerle uğraşıyor ve geçmişe yönelik denetim yapıyoruz. Tüm dünya 20 yıl sonrası için vizyon oluşturuyor. Bu içinde bulunduğumuz olaylara yaklaşım tarzıyla alakalı bir sorun.
Sürekli eğitim fakülteleri açılıyor. Bu yıldan itibaren eğitim fakültelerinin açılışına onay vermeyeceğim. Ama zaten eğitim fakülteleri bir sürü mezun veriyor. Fen edebiyat fakülteleri, ilahiyat fakülteleri gibi fakültelerden pedagoj,ik formasyonla öğretmen olunabiliyor. Kimseyi suçlamadan ulusal program içinde bu sorunu çözmeliyiz. Bütün okullarımızda eğitimi aksatmamak şartıyla yaptığımız düzenlemelerde 662 bin civarında öğretmeni kadro olarak istihdam ettik. Bugün 55 bin öğretmenin yerine biz yaklaşık olarak 35-40 bin öğretmen alırsak bizim normakl ihtiyacımıza cevap vereceğimizi görebiliriz. Okullaşma oranını artırmak gibi bir hedefimiz var.
Bunları başardığımız zaman 126 bin civarında öğretmen almamız halinde MEB’in öğretmene ihtiyacı kalmayacak.
Atama bekleyen öğretmen sayısı 264 bin. Sadece eğitim fakültelerinden bu yıl mezun olan 43 bin. Diğer fakülteleri ayrı ayrı hesap edecek olursak 73 bin. Bu kadar arkadaşımızın öğretmen olmalarını beklemeleri ne kadar gerçekçi olacak. Bu çocuklarımızın hatası değil. Bu sistem problemi. Bu problemi çözmek yine bizim görevimiz.
Ben bakan olduktan hemen sonra eğitim fakültelerinin kontenjanları belli olmuştu. Buna karşın şöyle bir duyuru ihtiyacı hissettim. Hangi alanda öğretmen ihtiyacı varsa onu duyurduk. Bir tarafıyla tabii ki böyle bir sorunla karşı karşıyasanız tedbir almak zorundayız. Öğretmen olmayı bekleyen gençlerimiz için de başka tedbirler üretmek zorundasınız.
Herkesin benim gibi meseleye sağduyulu bakacağını bu fotoğrafı ortaya koyduktan sonra bekledim. 264 bin öğretmen adayı üzerinden bir siyaset yapıldı. Gençlerimizin hayalleri üzerinde yapılan bir popülizmdir. İhtiyacımız olsa ve kaynaklarımız izin verse hepsini almaya hazırım.
Her ihtiyaç duyduğunuz alanda yetişmiş öğretmen yok. Mesela rehberlik, İngilizce öğretmeni bulmakta sıkıntı duyuyoruz. Bunu nasıl telafi edeceksiniz. O kentte yaşayan, eğitim almış insanları ücretli alacaksınız. Bugün daha görevine başlamadan gittiği yeri beğenmeyip görevini bırakabiliyor. Bir başka boyutu var. Köylere genelde çok fazla insan gitmek istemiyor.
“ÜCRETLİ ÖĞRETMENLER PKK’NIN ETKİSİ ALTINDA”
Bu ülkenin gerçeklerini bütün olarak görmek lazım. Van’da depremden sonra bütün kadrolarımızı hepsini öğretmen için tahsis ettik. 800 tane kadroyu yeni ortaya çıkan ihtiyaç için tahsis ettik. Uzun müddet özür ataması yapmak istemedim. O bölgede insanlar kalmak istemeyecekti. Ama o kadar talep geldi ki Aralık ayında özür atamalarını gerçekleştirdik. Van’da 1150 öğretmen ayrıldı. Oraya gönderdiğimiz öğretmenler ayrıldıkları zaman ücretli öğretmen almak durumunda kalıyoruz. Ve PKK’nın yönlendirdiği ücretli öğretmenleri almak durumunda kalıyoruz. Öğretmenlik mesleğini sürekli değişen bir zemin üzerinde tutmak doğru değil. Öğretmenin karşısında öğrenci diye bir gerçeğimiz var. Ailelerle ilgili gerçeğimiz var. Sadece öğretmenin atanmasıyla ilgili baktığınız zaman gerçeğin tümünü göremezsiniz.
Yerel kaynaklara müracaat etmişseniz, mesele Hakkari’de, Şırnak’ta ücretli öğretmenler PKK’nın etkisi altında kalabilir. Buradan gönderdiğiniz zaman PKK’nın etkisi altında kalmayacaktır. Örgüt propagandası yapıyorlar.
Bu öğretmen ataması olmaktan çok daha boyutlu bir meseledir. Ülke kaynaklarıyla, öğretmen ihtiyacıyla alakalı… Sadece atama olarak bakarsanız çok dar kapsamlı bakmış olursunuz.
Türkiye’de istihdam sorunlarına baktığınızda başka gerçeği görürsünüz. Üniversite mezunlarının istihdam oranların AB’nin üzerindedir. Her şeye rağmen üniversite mezunu 100 kişiden 28’i iş bulamıyor. Maliye, İşletme, kamu, hukuk bölümünden mezun olan öğrencilerin yüzde 28’i iş bulamıyor.
Neredeyse iktidara geldiğimizden beri eğitime ayrılan kaynak neredeyse bütün bakanlıkların üstünde. Bütün bakanlıkların ve bütçenin ortalama büyüklüğü yüzde 10 civarında artarken MEB, yüzde 14 arttı. Bu kadar kaynak ayırdığınız halde bu kaynakların önemli miktarını biz öğretmenlere ayırıyoruz. 2010 yılında derslik için ayrılan para 2 milyar 100 milyon civarında. Yine 2010 yılında alınacak memur sayısı 29 bin. Bunun 17 binin yine biz kullanıyoruz. Bir çırpıda bütün bunları alalım derseniz hangi kaynakları kısacaksınız? Yol yapmaktan mı vazgeçeceksiniz? Memura zam mı yapmayacaksınız? Siz hazır birtakım kaynaklara sahip değilseniz, başka harcamadan kesmeniz lazım. Ama bu ülkenin birden çok alanda ihtiyaçları var. Hükümet tercihini eğitimin lehine kullanıyor her zaman ama kaynaklar bu kadar.
Bizim hükümetlerimiz 321 bin civarında öğretmen atamış. Şu anda 662 bin öğretmenimiz var. Söz verdi ama yapmadı diye suçlanan benden önceki bakanımız. İki yıl üst üste alınabilecek en yüksek kadroyu alan bakanımızdır. İki yıl üst üste 40 bin öğretmeni aldı.
SOSYAL MEDYA FARKINDALIĞI ARTIRDI
Sorun her zaman vardı. Ama şimdi sosyal medya diye bir gerçek var. Farkında oluş arttı. İkincisi bizim hükümetimizden önceki dönemlerde sadece eğitim fakültesinden mezun olanlar öğretmen olabiliyordu. Daha sonra farklı fakültelerden pedagojik formasyonla öğretmen olma imkanı oluştu.
“ÖĞRETMEN İYİ YETİŞMELİ”
Öğretmen yetiştirme meselesini masaya yatırmak gerekiyor. Öğretmenlik mesleği kutsal bir meslektir. Bu beraberinde aynı güçte bir sorumluluk da getirir. Öğretmenin bu sorumluluğu öylesine ağırdır ki, imkansızlıklarınız olsa bile iyi bir öğretmenle iyi çocuklar yetiştirebilirsiniz. Öğretmenlik mesleği için en kabiliyetli, en başarılı çocuklarımız olmalı.
“ÜNİVERSİTE MEZUNU OLMAK YETMEZ”
Dünya değişti. Devletten iş bekleyenlerin görmesi gerekir. Bizim ülkemizde bile üniversite mezunlarının yüzde 28’i iş bulamıyor. Üniversite mezunu olmak artık yetmiyor. Rakibinizden daha iyi o mesleği icra edemiyorsanız iş bulma şansınız yok. Üniversiteden mezun olan herkes devlette de iş bulamaz. Gençlerimizin her biri kendilerini geliştirmeli. Hayat boyu öğrenme diye bir kavram gelişti. Özetle üniversite mezunu olmak is bulmak için yetmez üzerine koymak şarttır.
“TANIMLAR GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”
Öğrenciyi yeniden tanımlamamız, öğretmeni, müfredatı yeniden tanımlamak lazım. Öğrenci dediğiniz çok kalıplaşmış bilgileri alan, o bilgilerle sınavda başarılı oluyorsa başarılı kabul ediyorsunuz. Bugün diploma eskisi kadar kutsadığımız belge değil. Bütün dünyada artık eğitim okulda aldığınızla sınırlandırılmıyor.
Eğitim sadece öğretmenin öğrenciye aktardığı bilgiden ibaret sayıyorsa eğitimi çok hafife alıyoruz demektir. Derste öğreniyorlar. Sokakta öğreniyorlar. Bilgisayarda öğreniyorlar. Bunların tamamının eğitim alanı olmadan algılanması bizi ileriye götürebilir mi?
EĞİTİMDE KALİTE
Tüm dünya değişiyorken siz kendi korkularınıza boyun eğerseniz korkularınıza mahkum olursunuz. Değişime ayak uyduran tedbirler alınmalı.
Şekilcilikten öze doğru bir değişim şart.
Sizin kendinizi Milli hissetmeniz uluslararası bir alanda sizi yukarı taşımıyorsa neye yarar? Biz çocuklarımızı uluslararası ölçekte donatmadığımız sürece başarılı sayılmayız.
FATİH PROJESİ
Sadece dijital teknolojinin kullanılması olarak kabul edilmemeli.
5 ana bileşenden bahsetmemiz mümkün. Onlardan bir tanesi yazılım ve donanım kısmı. Bir tanesi akıllı tahtalar. Başka ülkelerde bir tahta onun üzerinde projeksiyon makinesi. Bunun iki eksiği var. Bir tanesi hazırlanmış malzemeyi sunuyorsunuz. İkincisi geleneksel yöntemi ikame etmiş oluyorsunuz. Geleneksel yöntemde her çocuk için ayrı bir teknik geliştirilebiliyor. Öğretmenin öğrenme üzerindeki etkisi müfredattan daha büyük. Hem geleneksel tahtalarımız var hem de yanında projeksiyon değil doğrudan doğruya bilgisayaranız var. Tahta büyüklüğünde bir bilgisayar düşünün.
Bugün okula geşen çocukların pek çoğu bilgisayar kullanmasını biliyor. Seçmeli ders bilgisayar kullanmayı öğreten değil bilgisayar kullanarak tasarım yapmaya teşvik eden bir ders.
Tablet bilgisayarından ve okuldaki bilgisayarlardan öğrenciler internet hizmeti alabilecek.
Üçüncüsü e içerikler. Dünyanın en gelişmiş teknolojisini verebilirsiniz. Ama o teknolojiyi kullanarak anlatabileceğiniz ders yoksa fayda etmez.
Pilot uygulamayla 52 okulumuzda başlıyoruz. 9. sınıfın bütün derslerini kitaplarını zenginleştirdik. Çocuğun o dersi öğrenmesi açısından konuyu tekrarlaması için tedbirler aldık. Gerekirse çocuğun diğer arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle etkileşim halinde olmasını sağlayan tedbirler aldık. Bu e içerikleri önemsiyoruz. Öğretmenimiz herhangi bir konuyu anlatırken dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir bilgiyi çocuklara ulaştırabilecek.
Verdiğimiz tabletlerde oyunlar da olacak. Çocukların belli oyunları oynamasına imkan tanımalıyız.Türkiye’nin o konuda çok iyi olduğunu iddia etmek mümkün değil. Birtakım firmalar bir yere gelmeye çalışmış. Milli Eğitim Bakanlığı bir talep yaratarak sektör oluşturmaya çalışıyor.
Başka bir boyutu… Eğitim alanında sosyal medya kurmaya çalışıyoruz. Eğitim sektöründekiler o platform üzerinde bilgi paylaşımında bulunacak.
ANADİLDE EĞİTİM
Çocukları mümkün olduğunca küçük yaşlarda Türkçe öğretmeye teşvik etmek lazım. Öğretmenlerimize Kürtçe öğretmek gibi bir imkanımız olmuyor.
Milli Eğitim’in sorunları oranın da (Doğu-Güneydoğu) sorunu…
Şu anda yoğun bir şekilde sorun yaşadığımız birkaç il var. Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Van… Yatırımdaki kaynaklarımızın önemli miktarını göç alan ülkelere tayin ediyorum.
MİLLİ GÜVENLİK DERSLERİ
Milli dediğimizde anladığımız şey, bütün çocukların tek tip forma giymesi ise… 19 Mayıslarda asker gibi yürümekse… Milli güvenlik dersleri ise.. Andımız ise… O zaman ben bunun sadece şekilcilikten ibaret olduğunu söyleyebilirim. Mesela aidiyet duygusunun çok milli olduğunu düşünüyorum. Tarih meselesinin milli mesele olduğunu düşünüyorum. Toplumsal sorumlulukları milli olarak görüyorum. Bu ülkede herkesin ahlaki değerlerine sahip çıkmasını milli olarak görüyorum.
Tek tip elbise Sovyetler’in ve benzeri ülkelerin uygulaması. Bütün çocukların tek tip forma giymesi ile okul kıyafeti başka bir şeydir. İkisini ayırmak lazım. İngiltere okul kıyafeti uygular. Tek tip kıyafetten bahsediyorsanız başka bir şeyden bahsediyorsunuz.
Milli güvenlik derslerinden bahsettiniz. 1926’dan beri okutuluyor. 1933 tarihinde çıkan kanunla mecbur hale getiriliyor. Aslında çıkan kanun muallim subaylarının ders ücretleriyle ilgili kanun. 1979 yılında Bakanlar Kurulu bir yönetmelik çıkarıyor. Ancak 1988 yılında bu kanunun o hükmü ilga ediliyor. Yani askeri derslerin mecbur edildiği hüküm ortadan kaldırılıyor. Ama kanuna uygun şekilde yönetmelik değişmiyor.
Geriye dönüp baktığınızda belki bu dersler ilk konulduğunda dünya hala savaş halinde, belki savaşa hazır tutma isteği olabilir. Ayrıca okumuş insanlarınız yok, askerleri bu eğitime ddahil etmiş olabilirsiniz. Ama dünya durduğu yerde kalmadı. 1980’den sonra hayat tarzı, toplum yapısı değişti. Bütün bunları görmüyorsanız dünya ile rekabet edecek bir toplum iddiasında olamazsınız. Milli güvenlik dersi için ben neredeyse 40 ülkenin müfredatını incelettim. Pek çok ülkede ahlaki değerler üstüne, aidiyet üzerine dersler veriyor. Bunu pek çoğu din dersi içinde veriyor. Başka bir boyutu dünyanın hiçbir yerinde askerler ders vermiyor. O açıdan biz bir karar verdik. Belki milli güvenlik dersi devam edebilir, askerlere verdirmek istemeyebilirdiniz. Ama bunun çağdaş dünyayla uygun bir yapı olmadığı için dersi kaldırmayı uygun gördük.
19 MAYIS
1940’lı yıllarda daha çok otoriter devletlerin uygulaması olarak çıkmış. Örnek aldığımız ülkeler bunu 30 yıla yakın önce terk etmiş. Kutlama şekliyle belirli bir değeri korumak ayrı şeydir. Dünyanın her ülkesi özel günlerini kutlar. Ama hiçbir ülke daha ilkokul ortaokul çağlarındaki çocukları askeri disiplinle yürütmez. herkes halkıyla beraber kutlar. Bayramlarda ne kadar vatandaş var, buna bakmalıyız. Cumhuriyetimizin demokrasimizin ruhuna uygun bir şekilde halkın içinde olan kutlamalar istiyoruz.
Bu ülkede 450 yıldan bu yana Kırkpınar kutlanıyor. Mesela ABD’nin 4 Temmuz’u nasıl kutladığını görün. Halkın bir şeye sahiplenmesinin ne demek olduğunu orada görebilirsiniz.
Türkiye 23 Nisan’da tüm dünya çocuklarını buraya getiriyor. Ve hakikaten bir şenlik gibi kutlanıyor. Ben bu yaşımda 23 Nisan’daki gösterileri izliyorum. Başka bir örnek Türkçe Olimpiyatları bir kutlama şekli değil midir?
Ne zamanki üniversite yönetimi olarak en dikkat çekici konuşmacıyı getirsek salonu doldurmakta zorlanırız. Ama öğrencilerin kendi organizasyonlarında salonda oturacak yer kalmazdı. Öğrenci içselleştirmiş.
Biz 19 Mayıs kutlamalarını kaldırmadık. Kutlama şekline itiraz ettik. Siz devlet elile çocuklara şöyle ya da böyle giyin derseniz, ona itiraz edenler olacaktır. Ama çocuklarımız kendi kararıyla, istediği gibi gösteri yapma hakkını verirseniz itiraz olmaz.
DERSHANELER
Dershanelerin niçin ortaya çıktığını iyi analiz etmek lazım. Biz SBS yaptığımız için ya da üniversite sınavı yaptığımız için değil. Okullarda fırsat eşitliği yoksa, iller arasında fark varsa… Seçmek zorundasınız. Türkiye’de fırsat eşitliğini artırmadan sınav sorununu çok ihtiyatlı konuşmak lazım. Dershane pek çok ülkede var. Sınava odaklı hale getirirseniz zaten dershane ortaya çıkıyor. Baştan sona eğitim öğretim sisteminde farklılık gerektiriyor. Her liseye örneğin fen kabiliyeti olan çocuklara ilave fen dersleri alabileceği bir ortam hazırlayın. Bunu yaptığınız zaman dershaneye ihtiyaç kalmayacak. YGS’yi olgunluk sınavına dönüştürdüğünüzde tüm lise müfredatını kapsayan o zaman dershaneye olan ihtiyaç azalmaz mı? Bütün bunlar bizim eğitim sistemimizin sorunlarıdır.
{fcomment}