Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

Kuyruk Acısı Değil Bu (Öykü)

Paylaş

KUYRUK ACISI DEĞİL BU!
Hiç unutmam, seneee? Bikaç asır oluyor ellam.
Biriyle tanıştım,
Gayet makul, dostane, sabır timsali, derviş edasıyla hareket eden ve sürekli de insanlara bu konularda akıl veren.
En karşıt tiplere bile anlayışlı olunması gerektiğini düşünen, empati konusunda zirve yapmış biri…
Kur’an ahlakı der başka bi’şey demez.
Toplum içinde çok sevildiğini söyler ama etrafında birkaç kişi var sadece.
Oturup konuşmaya başladığı zaman herkes telefonlarına sarılıp başka alemlere dalıp pür dikkat dinliyor gibi yapar.
Aşırı derecede cimri, bir o kadar da kafası karışık biridir.
Bi keresinde herkesten sakladığı, kimsenin görmediğini sandığı kuyruğunu yerde unutmuştu.
Yerde bunun kuyruğunu gören ve dalağı da dışarıda olan biri bile isteye kuyruğuna basmıştı.
Tam o esnada bizimki, kuyruğunda hissettiği acıyı unutup, herkesten sakladığı kuyruğunun ifşa olmasına tahammül edemeyip ortalığı ayağa kaldırdı.
İfşa olunan kuyruğunun niye o kadar uzun olduğunu, onu saklamayı nasıl başaramadığını, oysa çok da dikkatli davranmaya çalıştığını falan düşünürken içten içe, dışarıya doğru da,
Kuyruk acısı varmış gibi davranmaya başladı.
Kuyruk acısı yüzünden feryat figan etmesine bile tahammül edemeyen insanların yanında, kuyruk acısından dem vurmayı utanç zannetti ve yapılabilecek en mantıklı şeyi yapmaya çalıştı.
‘Kuyruğuna basan kimse onu yerden yere vurmak.’
Tamam bu mantıklı idi ama bu sadece etrafındaki birkaç kişiye mantıklı idi, onları ikna ediyordu, kaldı ki onları ikna etmesine zaten gerek yoktu, onlar dalkavuk gibi onu zaten hiç haksız görmediler.
Her biri bunun kuyruğunu avucuna alıp saklamaya çalıştılar.
Kuyruk uzun, dalkavuk da az olunca kuyruğun en görünen kısmı gene dışarıda kalıyordu.
Artık olan olmuş, ölen ölmüştü.
Etrafındaki herkes, kuyruğa basana veryansın ediyordu.
”Yav sende amma kuyruk varmış, bizden niye gizledin bunca zamandır?” diyen olmuyordu.
Bizim derviş kılıklı şahıs, derviş hırkasını çıkarıp atacaktı ama buna derviş diye yakın duranlar daha üst model hırka temin ettiler.
İçinden,
Demekki bende bi’ numara var yoksa bunlar durduk yere üst model hırka vermez, diye düşünürken, bir yandan da, ben o kuyruğu nasıl saklayamadım, derdinde idi.
Sonra ne mi oldu?
Biri çıkıp dedi ki, gene dalağı dışarıda olan biriydi bu!
”Başkasına dervişlik taslamak yerine önce kendi kuyruğunu kes!”
Kuyruk acısından daha beter kuyruğun ifşa olması, diye düşünmeye devam etti bizimkisi.
Kuyruğunu ifşa edenin üstüne gitmeye devam etti arkasında metrelerce kuyrukla…
Ben ne dersem kabul edin, beni sorgulamak, yargılamak size düşmez ve benim kuyruğumu da görmeyin, demekti yapıp ettiği.
Benim değerlerime laf söyleyen olursa ben en naif gibi görünen ama en aşağılık cümlelerle size saldırırım, nasılsa etrafımda çok naif olduğuma inanan birkaç dalkavuk var, demeye getirdi.
Böyle değildi tam olarak ama bu manada düşündü.
Başkasına akıl vermek güzeldir de, şairin dediği gibi,
”Kuyruğu uzun olanla içilen çay bile zehir gibidir.”
M’S
Ekim İki Bin Seksen 4


Paylaş
Exit mobile version