KENDİMİZİ YİTİRDİK (Deneme)
Her birimiz suni teneffüsle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibiyiz.
Boğulma tehlikesi geçince yaşadığımız o ölüm hengamesine geri dönüp bakmayı akıl edemiyoruz.
İçimizde biriktirdiğimiz dalgalar veya tehlikeli sular bizi alıp kıyıya vurduğunda ve birileri de bizi hayata döndürdüğünde birkaç gün hoyratça yaşayıp birkaç gün sonra gene biriktirmeye devam ediyoruz dalgaları.
Fırtına gelmese üstümüze fırtınanın vereceği hasarı akıl etmiyor fırtınaya karşı önlem almayı düşünmüyoruz.
Üstümüze boca edilen ne kadar kir varsa bolca küfür ediyoruz kirletenlere.
Kirletme potansiyeline sahip olanları önceden temizlemek aklımıza gelmiyor.
Fırtınadan şikayetçi olduğumuz halde fırtınanın oluşturduğu hasarı fırtınayla onarmaya çalışıyoruz.
Ortalama insan olmanın, rutinin dışına çıkmanın, deli gömleği giymenin ciddi bir cesaret işi olduğunu varsayarak köhne bir yaşam sürüyoruz.
Fırtına yakıp yıktıktan sonra da saman alevi gibi parlamayı kahramanlık zannediyoruz.
Kim ne yandan ışık yakarsa, kim ne yandan ışığı kapatırsa ona doğru koşuyoruz.
Işık ihtiyacı olana ışık yakmak, karanlıkta kalması gerekene ışığı kapatmak aklımıza gelmiyor.
Aklımız, akıllı olmamıza yetecek kadar değil.
Aklımız, delilik yapmamız gerektiği yerde aklımızı devre dışı bırakmak için yeterli değil.
Rüzgârın önündeki yapraktan tek farkımız düşünen bir beyne, hisseden bir kalbe sahip olduğumuz.
Lâkin ne beynimiz ne de kalbimiz bizi yapraktan farklı hareket ettirmeye yetmiyor.
Emrine amade olmamız gereken öğretilere karşı isyan ederken, emrine burun kıvırmamız gereken tiplere köle oluyoruz.
Neyi, nerede, ne zaman ve nasıl eleştireceğini bilmeyen tuhaf başlara sahip bir beden içinde kıvranıp duruyoruz.
Bizi kurtlardan korumaya çalışan çobanın ayağından tutmak ya da bizi kurtlardan saklayan çobana nispet yaparcasına olmadık zamanda meleyerek çobanın işini zorlaştırıp kendimizi kurda yem ediyoruz.
Koyundan farklı olma bilinciyle hareket etmektense koyun gibi yaşayıp bu durumdan rahatsız da olmuyoruz.
Ortaya herhangi bir sorun atan olmazsa ortalama bir hayatın iğrenç yüzüyle yaşayıp gidiyor, ne sorunlu olanlara karşı sorumlu davranıyor ne de kendimize böyle bir görev yüklüyoruz.
Savaşa çağrıldığında cepheye koşmak yerine, oturduğumuz yerden zafer bekliyor, en küçük bir mağlubiyette de var gücümüzle komutanı topa tutuyoruz.
Etrafımızdaki insanların gururunu incitip başlarını öne eğdiriyor sonra da niye yüzümüze bakmıyor diye veryansın ediyoruz.
Ezberletilen, dayatılan, özenti hayatlar yaşayıp farklı bir görüntü çizmeye çalışıyor kendimizi piyasaya öyle sürüp övgüler bekliyoruz.
Rahatımız kaçmasın, bize kimsenin zararı dokunmasın, bizden kötü kimseler zarar görmesin düşüncesiyle cennet hayatı beklentisine doğru yol alıyoruz.
Birkaç nesil ötesini düşünemeyecek kadar beyinsiz olduğumuz halde birkaç sene sonrası için mal mülk biriktiriyor ve bununla da övünüyoruz.
Sözsüz, geleceksiz, kaygısız, şuursuz pörsümüş bir hayatın peşinden giderken ne gündem oluşturacak kadar cesur, ne gündemi ters yüz edecek kadar bilge, ne de gıpta edilecek bir duruş sergileyecek kadar asiliz!
M’S