Akılsız akıllı (Hikâye)


Akılsız akıllı (Hikâye)

Hiç unutmam, göreve başladığım ilk yılda İlçe Milli Eğitim benden ve göreve başlayan herkesten mal varlığı beyanı istemişti.

Ben de;

Allah ilmi isteyene, parayı da istediğine verir düsturuyla ne olur ne olmaz, belki hemen para biriktirmeye başlarım diyerek mal varlığı beyannamesine cebimde beş kuruş olmamasına rağmen biraz da cahillik yaparak iki bin dolar yazmıştım.

Öğrenci iken yazın inşaatlarda çalışır o parayı döviz yapar kışın da o parayla ev kirası öderdim. Hatta arkadaşın biri bu yüzden bana “dövizbank” derdi. Babası zengin olunca kendisinin dolar biriktirme derdi yoktu, ben de telefon alınca rehbere onu “pederbank” olarak kaydetmiştim.

Tabii göreve başlayınca değiştirdik normale döndük.

Hatta hiç unutmam bir keresinde göreve başladığımız aylardı galiba, babası buna surat asınca, babasına doğru içinden, bana doğru da seslice “Ne surat asıyorsun, sen kazanıp da ben mi yiyorum?” demişti. Körün gözü açılınca önce bastonunu kırar hesabı…

Neyse konumuzdan bir önceki konuya dönecek olursak…

O zamanlar tabi, seksen 4 sene öncesinden söz ediyoruz eve telefon çektirmek de kolay bir şey değil.

Cep telefonlarının ilk çıkış yılları.

Bizim daha evde telefon yok kimi arkadaşlar cep telefonu almıştı.

Hatta bir ev arkadaşım vardı…

Telefonu aldıktan sonra kemere taktığı telefon ceketinin altından görünmüyor diye ceket giymeden soğukta dışarı çıkardı…

Bir keresinde de telefonla konuşur gibi yaparken ben ev telefonundan aramıştım kendisini de telefon kulağında konuşurken telefonu çalmıştı.

Kim bilir benimle ilgili neler yapmışlardır şimdi burada tek ben yapıyor gibi konuştuğuma bakmayın…

Ha ben de bir keresinde beş altı yaşlarındayken pantolonumun kemerine anahtarlık takmıştım da yürürken sallanıp ses çıkarmıyor diye elimle dokunmuştum sallanıp ses çıkarsın diye de bizimkiler epey gülmüşlerdi.

Cep telefonunu yeni aldığımda, içinde sim kartı yoktu, arkadaşın biri de çay içmeye oturduğumuzda masanın üzerine koy diye uyarmıştı beni hatta yolda yürürken arka cebine koymuştu benden alıp telefonu.

Koluna bilezik takıp da gören olmaz diye kollarını sıvayan birine rastlamadım hiç, onu da duyardım.

Bu anlattıklarımın konumuzla zerre kadar ilgisi yok ama aklıma gelince anlatayım dedim. Hikâyenin sonunda ilgi kuracağım biraz da olsa.

Konumuza dönecek olursak…

Normalde bildiğim kadarıyla beyannameye yazılan bilgiler kapalı zarf içinde verilir ve o zarf herhangi bir soruşturma yapılmaz ise açılmaz ve beyanname verme işi beş yılda bir de yenilenir.

Bildiğim yanlışsa kimse düzeltmesin, hazır bir şeyler biliyor gibi yapıyoruz şurada, fiyakamızı bozmayın.

Nasılsa zarf içinde verilen beyanname açılmıyor diye yazdık iki bin doları.

Ertesi gün hafta sonu olması hasebiyle zaten sabaha karşı yatardım kendimi bildim bileli, epey de uykusuz iken telefonum çaldı saat öğlenin ikisi…

Bir uykuluyum, bir uykuluyum…

O zamanlar sabaha kadar uyumaz uykumu alamazdım şimdilerde yine alamıyorum uykumu…

Ölünce uyuyacağız nasılsa demeyin, kabirde rahat var mı bakalım…

Ağzımızın tadı bozulmadan devam ediyorum hikâyeye…

Telefon çalınca tabii kimin aradığı belli olmaz o zamanlar hemen açtım uykulu da olsam belki iyi bir yerden geliyordur telefon kim bilir, diyerek…

Benim bir arkadaşım vardı, okulu uzattığı için benimle birlikte kalmıştı bir ara…

Adının Eşref olduğunu söylemek istemiyorum, okulu uzattığını bilen olursa belki mahcup olur falan.

Gerçi mahcup olacak olan okulu o kadar uzatmaz, bu da bahs-i diğer. Kimseye söylemeyin, benim okul da uzayacaktı direkten döndüm.

Ben okula giderdim o evde kalırdı.

Akşam eve gelince ilk işim selamdan hemen sonra “beni arayan oldu mu?” sorusu idi.

Zaten sabahtan akşama kadar işte olduğumu bilirler niye arasınlar ki?

Kızardı bana, gülerdi sonra… Senin neyini arayacaklar demeye getirirdi ama getirmese de ben anlardım. Ne bileyim telefonu bağlatınca eve arayan olur sanırdım.

Hafta sonu arayan arkadaşımız İlçe Milli Eğitimde çalışan bir abimiz imiş.

Yaşıyorsa Allah selamet versin.

Selamdan kelamdan ve hâl hatır sorma olayından sonra bende kaygı başladı.

Acaba yanlış bir davranışta mı bulundum da İlçe Milli Eğitimden arıyorlar beni, diyerek.

Yeniyiz daha, abdestimizden şüphemiz yok, normal bir şekilde davranıyoruz da…

Abdestimizden şüphesi olan da çok…

Neticede üniversitede ideolojik kamplaşmalar yüzünden birçok sıkıntı yaşamışlığımız var.

Efendim abi buyurun der demez…

“Hocam bana biraz para lazım, ilk fırsatta öderim…” dedi telefonun diğer ucundaki arkadaş.

Bir şehre göç edince şehrin müdavimlerinin tek dayanağı, tek sığınağı sen isen…

Onda problem var demektir.

Hani, seni sever sayar, senle dostluk kurmak ister, samimiyetinden etkilenmiştir falan o ayrı.

Borcu senden istiyorsa o sıkıntı işte.

Şimdi ben ne cevap vereceğim?

Beyannameye yazdığım iki bin dolar aklıma gelmiyor uykulu uykulu…

Abi bende para yok, göreve yeni başladım falan dediysem de tabii inanmıyor bana.

Israrla istiyor.

İkna edemeden kapattık telefonu.

O günden sonra bana soğuk davranmaya başladı abimiz.

Kaç zaman sonra aklıma geldi zarfımın açılıp içindeki miktar öğrenilip benden borç istenme olayı…

Akıllı geçinirken etraflıca düşünmezsen olacağı buydu.

Hayat çok ders verdi bana da benim derslerin tamamına yakını bekleme yapmıyor, hemen görüntü veriyor bende.

Şimdi bu hikâyenin diğer gösteriş meraklısı anılarla ilgisi ney diyeceksiniz…

O beyannameye o rakamı yazarken sim kartı olmayan telefonu masa üstüne koyma gibi bir derdim yoktu…

Şimdi bu hikâye nereden geldi aklıma…

Toplum içinde paranızın olduğunu söylerseniz, sizi dinleyen kişilerin arasından sizden borç isteyen çıkacaktır.

Toplum içinde başarılarınızdan söz ederseniz, sizin başarılarınıza nazar değen veya sizi kıskanan hatta size takoz olmaya çalışan, önüme geçer kaygısıyla sizi kötülemeye çalışan bile olacaktır.

Bir karikatür vardı:

Adamın biri, adamın biri dediğim ayınştayın… Övünüyor yanındakine.

“Aynı anda birkaç yerde bulunabiliyorum.” diyor. Yanındaki de Türk.

“Belli etme kendini, her işe seni koştururlar.” diyor.

Topladığınız mantarın videosunu paylaşırsanız, sizden o mantarı yiyelim diyen olacaktır.

Siz siz olun, nasılsa okunmaz diye mal beyannamesi doldururken bile onun okunabileceğini düşünerek doldurun.

Sonra borç vereyim mi aramız bozulsun, vermeyeyim mi aramız bozulsun, dilemması yaşarsınız, borç vermekten daha kötüdür o dilemma…

Çelişki de diyebilirdim de bilen bilir dilemma yazınca daha fiyakalı duruyor…

Mustafa Süs

11.11.2024


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube