OKULLARA YÖNETİCİ SEÇİN, LÜTFEN!
OKULLARA YÖNETİCİ SEÇİN, LÜTFEN!
Herkesin üzerinde hem fikir olduğu en önemli ve bir türlü çözülemeyen sorunumuz eğitimdir. Her ne kadar terör, işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon vb. gibi sorunlarımız varsa da bunlar eskisi gibi gündemde değil artık.
Ak Parti hükümeti son on yılda hemen her konuda büyük atılımlar yaptı, ülkeyi dönüştürdü, geliştirdi. Bu tespiti yapanlara, yalaka diyenler de bunun farkındalar.
Neyse biz konumuza dönelim.
Hükümetlerin kendisine has bir eğitim politikası olduğu gibi, bakanların yani kişilerin de kendine has bir eğitim politikası oluyor.
Her ne kadar devlette devamlılık esas olsa da, önemli değişiklikler meydana geliyor bakanlar bile değişse.
Milli Eğitim Bakanlığının; kim gelirse gelsin, gelenler hangi politikayı uygularsa uygulasın, bir türlü içinden çıkılamaz hali sürüyor.
Yapısal değişiklikler zamanla yerine oturacak, ona bir sözümüz yok. Devrim niteliğinde değişiklikler yapıldığı zaman, hemen taşların yerine oturmasını beklemek acemice bir bekleyiş olur ki, bu denizi bir gecede boşaltmayı düşünenlerin sığlığıdır.
Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta:
Tüm okul yöneticilerini ilgilendiren ve bir türlü oturtulamayan yönetici atama işi.
Bu işi bu zamana kadar kim yaptıysa, tez elden o kişiler bu işten el çektirilmeli. Bu kadar çok değişen, kendi idealleriyle çelişen, insanları hop oturtup hop kaldıran, mahkemelerden dönen yönetmeliklerle milleti oyalamayı bıraksa bakanlık, birkaç okul müdürüne verse bu işi, emin olun çok tarafsız, işlevsel, hakkaniyet ölçüsünde bir yönetmelik şimdiye dek çoktan çıkmıştı.
Yönetici seçme yöntemi zaten başlı başına bir sorun, çok soru bilen, mevzuata hâkim, kanun ezberleyen kişilerin yönetici olması kadar saçma bir şey yokken, tutup sınav hâkimiyeti olan sistemle yöneticisi seçiyorlar.
Açın interneti, istediğiniz mevzuatı, kanunu, yönetmeliği anında bulursunuz.
Lider yetiştirme, lider seçme, inisiyatif alabilecek kişileri iş başına getirme gibi derdi olmayanların, eğitimde kalite beklemeye hakları yoktur.
Eğer bir bakanlık, öğretmenler içerisinde liderlik kapasitesi olanları seçip, isteyenleri de yönetici yapma yeteneğinden yoksunsa, o bakanlıkta sorunlar kartopu gibi gittikçe büyür ve çözülemez hale gelir.
Eğitimin niteliğinin artması her şeyden önce yapısal değişikliklere bağlıdır fakat bunları uygulama becerisi olmayan yöneticilerle siz sadece çelik çomak oynarsınız.
Kimse kusura bakmasın, şu an eğitimin kalitesi ayaklar altındaysa, bunun suçu, öncelikle adam gibi yönetici seçemeyen bakanlığın, ardından da yapılan reform niteliğindeki değişiklikleri uygulama becerisi gösteremeyen okul müdürlerinindir. Bedelini ödeyen de geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızdır.
Her şehirde birkaç okul çok önemli başarılara imza atıyorsa, kaliteli öğrenciler yetiştiriyorsa, başarısız olan diğer okul yöneticileri şapkasını önüne koyup düşünmek zorundadır. Sadece yöneticiler değil, bakanlık düşünmeli bunu en çok.
Öyle her ortamda, ben şunu yaptım, bunu yaptım, demekle olmuyor.
Madem en çok bütçe eğitime ayrıldı, önce yönetici seçmek için harcayın parayı.
Eğitimde ülkenin boşa harcayacağı tek kuruşu olmadığı gibi, heba edilecek tek saniye zamanı da yoktur.
www.mustafasus.com
mustafasus@hotmail.com
Öncelikle bu sorunu dile getirdiğiniz için size idareciler adına,öğretmenler adına ve öğrenciler adına çok teşekkür ediyorum.Bakanlığın bu kadar tepki çeken uygulamaları konusunda da tamamen katılıyorum fikirlerinize.Kendim de eğitimin içinde olduğumdan konuya hakim olmasam da aşinayım ve gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.Sanırım her şeyden önce okullara ne şekilde idareci atanacağıyla birlikte bir de rotasyon, daha doğrusu rotasyondan ziyadeuzak köylere gitme endişesi de var ki haklılar da.Yıllardır kurulu düzeninin bozulup böyle bir şeyin yapılması insanlara kabus gibi geliyor.Çünkü ailece gitmek mümkün olmayacağına göre(Çocukların okulu,dershanesi, eşinin işi vs bunu imkansızlaştırıyor) sonuç ailenin birkaç yıllığına(belki daha uzun bir süre) parçalanması.Bunun da hükümet eliyle yapılması pek akıl karı bir durum gibi görünmüyor.Üstelik “Kazanılmış haklara saygı” ilkesine de aykırı bir durum.Bakanlık idarecilerin sıkıntılarını bir an önce giderebilmeli ki idareciler de okullarının sıkıntılarını gidermeye adapte olabilsin.
Okul yöneticilerinin neden ille de öğretmen olması gerektiği konusu da bana mantıksız gelmiştir.(Gerçi düşünülen öğretmenlik yapmış kişiler öğretmenleri de öğrencileri de daha iyi anlar mantığı olabilir fakat onları anlamak için ille öğretmen olmaya gerek yok).Yöneticilik okumuş ve lider özellikli kişiler de yapabilir bunu. Belki çok daha iyi bir şekilde…Ayrıca müdürlük tek başına yapılamaz.Çünkü liderlik tek başına başarılamaz.Bir müdür gerçek bir lider olmak istiyorsa bir takım kurmalı ve takım çalışması yapmalıdır,çünkü liderlik bir takım performansıdır.Bir okulun iklimi nasılsa başarısı da onunla orantılıdır.Ilıman iklime sahip okullar bence daha başarılıdırlar.Çok soğuk ve çok sıcak okul iklimi başarıyı olumsuz etkiler.Bir müdürün iletişim yeteneği ve empati kurma özelliği mutlaka olmalıdır.Yapısal değişikliklerle eğitim kalitesi artırılması hedeflenebilir.Fakat bunun başarılı olması sizin de dediğiniz gibi bu değişiklikleri içselleştirebilme , planlama ,uygulama,denetleme ve iletişim yeteneğine sahip idarecilerle mümkün olur. Benim gözlemlediğim bir çok müdür okulun dış görünümü ve makyajını ön plana yerleştirip eğitim öğretim işlerini ikinci plana atmakta,öğretmenini yeterince gözlemlememekte,dinlememekte,iletişim kuramamakta hatta nasıl denetleyeceğini dahi bilememektedir.(Bunun yanı sıra elinden gelen her türlü gayreti gösterip,büyük başarılara imza atabilecek bir çok öğretmenin başarısı idareciler tarafından bırakın takdir görmeyi fark edilememektedir bile.Bu da öğretmenin motivasyonunu olumsuz etkilemekte sonraki çalışmayı daha isteksiz gerçekleştirmektedir.)
Öğretmenlerimize gelince hepsine teşekkür ediyorum.Çalışmayan öğretmenimiz yok gerçekten.Üstelik sadece okulda da değil.Her ne kadar öğretmen yarım gün çalışıyor,diğer memurlar gibi sekiz beşe tabi olsun polemiği yapılsa da öğretmenin işi diğer memurlar gibi işyerinde bitmemekte, evde de devam etmektedir.Hatta her gün en az iki saat.Yeni eğitim sistemi öğrenciyi bilgi bombardımanına tutmaktan ziyade, yaparak yaşayarak öğretmeyi hedeflemektedir.Çünkü en kalıcı öğrenme bu şekilde gerçekleşmektedir.Yalnız, müfredatı uygulamayan(müfredat dışına çıkan),klavuz kitapları hiç kullanmayan,yenilikleri takip etmeyen ,bırakın yenilikleri hiç araç gereç kullanmadan ders anlatan(üstelik okulda ihtiyaç duyulan her malzeme oluğu halde)öğretmenliği boyunca laboratuara inmemiş,Öğrencilerin kafasını gereksiz bilgilerle dolduran(hala at yarışı sistemine inanan) öğretmenlerimiz de az değil inanın…Hatta bu sistemi layıkıyla uygulayanlara da pek iyi gözle bakmayan,sürekli eskiye takılıp kalan öğretmenlerimiz de var.Sadece bir kaç kişinin örnek çalışması bile diğerleri için lokomotif oluyor ve bazen tüm okulu taşıyabiliyor çoğu zaman.Çünkü uygulamanın başarısı fark edilip özendiriyor.Tabi idarecilerin olumlamaları, takdirleri ve diğer katkılarıyla bu katlanıyor.Okuduğum bir yazıda “OKUL,MÜDÜRÜ KADAR OKULDUR” diyordu.Ne kadar da doğru bir tesbit….