Mustafa Süs: Diriltecek bir okuma yapmalı (Maarifin Sesi) Röportaj
Mustafa Süs: Diriltecek bir okuma yapmalı (Maarifin Sesi) Röportaj
SUNUŞ:
Mustafa Süs, yalınkılıç yazan bir kalem fedaisi. Dağları, yaylaları kalemine post yapmış. Arının nektar topladığı gibi durmadan, dinlenmeden kalemine malzeme dermekte ufuk yaylalarında. Ses verir Bolu Dağlarına, ‘ferman padişahınsa, kalem bizimdir.’ Bazen bir ateş çayında dem alan sekînesini, kalemine taç yaprak yapar. Kimi zamanda ıssız ve sessiz bir orman derinliğinde ve ruhunun dinginliğinde imbiğinden bir yazı dökülür kâğıda, kaleme. O, bildiklerini ölçüleriyle yazar. Taşıdığı idealizmi kaleminin en büyük sermayesi. Kendisiyle okumaya dair farklı ufuklara yolculuk ettiren bir röportaj yaptık. İlgilerinize sunuyoruz.
Mustafa SÜS ile RÖPORTAJ
Maarifin Sesi: Okuma nedir? Kaliteli bir okuma nasıl yapılmalıdır?
SÜS: Okuma, yükselme demektir. Yükseldikçe görüş alanının artması demektir. Karşıdan değil yukarıdan bakmaktır. Moda deyimle gözünün pikselini daha da artırmaktır okuma…
Kaliteli okuma da yükseldiğin yere göre şekillenir. Okudukça, gördüğün yerlerin fazlalığı altında ezilirsin, ezildikçe daha çok okumaya yeltenmelisin. Kimi insanların başlanmış birkaç tane kitabı olur, yeri ve zamanına göre hangisini okuyacağına karar vererek okur kitaplarını.
Ters bir bakış açısı ama aslında her insan alanı dışında “ölmeyecek kadar” okumalı derim ben.
İdeolojik ve inanış olarak alt yapıyı sağlamlaştırmadan daldan dala okumanın faydadan çok zararı vardır. Hangi trene bineceğini bilmeli kaliteli okur. Farklı bir trene binmek istiyorsa da orada; “onu öldürmeye çalışanlar, onda dirilmeli.”
Maarifin Sesi: Türkiye’de okuma alışkanlığını yeterli buluyor musunuz? Geliştirmek için sizce neler yapılmalıdır?
SÜS: Türkiye’de, evet, eskiye nazaran okuma alışkanlığında bir artış söz konusu ama yeterli mi? değil…
En sık yaptığımız hatalar, ülkemizi yabancı ülkelerle kıyaslamak. Aslında evet kitap satışlarına falan baktığımızda yabancı ülkelerde okuma oranı fazla da, bizim ülkemizde kütüphaneden ve arkadaşından ödünç ç/alınan kitaplar listeye girmiyor maalesef.
Okuma alışkanlığını artırabilmek için önce insanlara kitap okumanın eksikliğini hissettirmek lazım.
Kitap okumanın eksikliğini hisseden sadece yazarlardır. Yazarlar da şayet okumadıkça kısır döngüde boğulmayacaklarını bilseler, onlar da okumaya ihtiyaç duymazlar.
Okumanın, dağda su arar gibi olduğunu, kimi kelimelerle/cümlelerle nereye vurulacağını, nereye nasıl vurulursa orada su çıkacağını insanlara öğretmek gerek.
Her mesleğe uyarlanabilir, örneğin; kitap okuyan torna ustasının okumayan torna ustasına farkını kısa videolarla sosyal medyada dolaşıma sokmak gerek.
Kitap okuyan bir öğrencinin matematik sorusunu anlama ve çözme süresini hesaplayıp zamandan nasıl tasarruf ettiğini gösterebiliriz videolarla.
Sosyal medya kullanıcısı herkesin “yazarlık” yaptığı günümüzde okumanın cazibesi de kalmamış görünüyor.
Yazsın insanlar, herkes yazsa keşke. Ama yazarken okumaya da ihtiyaç duysa…
Dolu havuzu boşaltan yazar, okumazsa havuzda suyun kalmayacağını bilir, okudukça havuzun dolacağını da bilir. Günümüzde havuz boş ama üstümüze içi boş kova boca ediliyor.
Alın size senaryo… Çekin bunları kısa videoya salın sosyal medyaya…
Sadece tartışma programı izleyerek köşe yazarlığı yapan insanlar var günümüzde. Sadece televizyondan, sosyal medyadan edindiği bilgilerle sağa sola akıl veren, ahkam kesen insanlar var. Bunların düştükleri gülünç durumlardan da kısa videolar çıkar.
Maarifin Sesi: Okuma eğitimi için önerileriniz nelerdir?
SÜS: Okuma eğitimi, çok güzel, isabetli bir terim olmuş.
İnsanları önce eğiteceğiz, onlara bir şeyler öğreteceğiz, öğrettiklerimizin kalıcı olmasını sağlamak için, sürdürülebilir bir eğitime tabi tutacağız onları.
Okuma eğitimi yapacağız sonra…
Çoğu kimselerin şikâyetçi olduğu konu: Kitap okumaktan sıkılıyorum. Neden sıkılıyor insanlar kitap okumaktan?
Önce bu soruya cevap bulmamız şart.
Bakın, ömründe ders kitabı hariç eline kitap almamış bir kripto para avcısının önüne, kripto parayla ilgili yazılmış bir kitap koyun, kitabı su içer gibi okur ve hatta ezberler.
Kimi sınıflar vardır, öğretmen müfredata uygun ders işleyeceğim diye yanar tutuşur ama öğretmeni dinleyen birkaç kişidir. Diğerlerine ders sıkıcı gelir. Neden?
Kimisi müfredatın ötesine geçmiştir kendi çabalarıyla kimisi de müfredatın çok gerisindedir.
Her iki grup da ya dersi kaynatır ya öğretmeni dinlemez. İlgisini çekecek bir şey yoktur çünkü. O yüzden tam öğrenme tavsiye edilir. İki basamaklı sayılarla toplamı işlemi bilmeyen öğrencinin olduğu sınıfta dört basamaklı sayılarla toplama işlemi yapılmaz.
Hâsılı, “Ata et, ite ot vermeden.” Okuma eğitimi yapılmalı.
Kimin neye ihtiyacı varsa onlar tespit edilmeli ona göre kitaplar verilmeli ellerine ya da tavsiye edilmeli.
Maarifin Sesi: Kendi okuma yöntem ve zamanlarınızı anlatabilir misiniz?
Süs: Kendi okuma yöntemim nasıl? Birkaç kitaba aynı zamanda başladığım olur. Yatma zamanından önce, doğada, iş yerinde farklı kitaplar olur başlamış olduğum.
Okurken acele etmem kesinlikle. Daha çok kitap okumanın faydasını hiçbir yerde görmedim, duymadım da.
Sindire sindire okumayı yeğlerim. O yüzden hızlı okuma kurslarına da karşıyım.
Yavaş okuyanın anlamadığı kitabı hızlı okuyan nasıl anlar? Derim hep.
Hızlı okuyunca “anlaşılan” kitabın da zaten okunmaması gerektiğini düşünürüm.
Ayrıca okurken elimin altında önce sözlük olurdu şimdi akıllı telefon oluyor. Bilmediğim kelimlerin anlamına mutlaka bakar ve kitabın üstüne de yazarım kelimelerin anlamlarını.
Önemli gördüğüm cümlelerin altını çizerek ya da onları not alarak okurum mutlaka.
Okuma zamanı ne zaman?
Her fırsatta okumaya zaman ayırmanın gerektiğine inanırım.
Maarifin Sesi: Bu röportaj için size çok teşekkür ediyoruz.
SÜS: Ben teşekkür ederim.