Hiç unutmam geçenlerde yolda giderken gördüm, yaşlı bir emmi ile hanımı birbirine yaslanarak, sessizce yürüyorlardı.

Tam yanlarına yaklaşınca,

”Selâmün aleyküm emmi!” dedim ve yürümeye devam ettim.

Tamamen olağan, normal, sıradan, zerre kadar şaşırtıcı bir durum değil benim için…

”Aleyküm selâm beyefendi, dedi emmi. Bitmedi devam etti:

Allah razı olsun.

Allah ne muradın varsa versin,

Allah senin de karşına iyi insanlar çıkarsın…”

Teyze de emmi de susmak bilmiyor… devam ediyorlar duaya…

Hafif geri döndüm, Allah her ikinize de hayırlı bereketli ömür versin, dedim, edilen duanın mahcubiyetini gidermek için.

Tekrar başladılar dua etmeye…

Ne diyeceğimi bilemedim, geri dönüp ikisine de sarılmak, ellerinden öpmek istedim ama uygun olmaz diye vazgeçtim.

Biz millet olarak çok mu çöktük? Yitirdik mi tamamen değerlerimizi?

Hani selâm çok önemliydi? Hani selâmı yayın diye buyruk vardı? Hani selâm kelâmdan önce gelirdi?

Normal bir şehirde yaşlı bir çift verilen selâm sonrası bu kadar şaşırdı ve akabinde mutlu olduysa, halimiz nice o’la ki?

Selâm vermek dağda, bayırda, yolda, yolakta, şehirde, köyde… Tanıdığın, tanımadığın, abesle karşılanmayacak her durumda gerekliydi, bize öyle öğrettiler…

Bilinmedik veya kimsenin olmadığı yerlerde, aniden karşına çıkan insanlara da selâm vermek de, “Benden sana kötülük gelmez.” anlamına gelirdi.

Bu o kadar önemli bir mesele ki…

Apartman çıkışında, iş yerine girişte, orada, burada insanlar birbirine selâm vererek birçok sorunu oluşmadan çözmüşlerdir.

Aradaki bağ güçlenmiştir.

İleriye dönük adımlar atılmıştır bir selâm sayesinde…

Selâmla başlayan evlilikler vardır, hısımlıklar vardır…

Hassaten yaşlılara, yolda çalışan belediye işçilerine, kimsenin dönüp bakmadığı çalışanlara, simitçiye, miskin miskin oturana verilen selâma aldığınız karşılığı düşündünüz mü hiç?

Bir yetimin başını okşamış gibi, onu yedirip içirmişsiniz, onu giydirmişsiniz gibi bir iç huzuru hissedersiniz.

Bakmayın siz, selâmınızı duymazdan gelenlere…

Onlar varsın duymasın.

Selâm, durgun göle attığınız taşın oluşturduğu dalgalanmaya benzer, dalga dalga yayılır… Gider gidebildiği yere kadar…

Gönüllere girmek, orada yer edinmek öyle kolay ki aslında…

Hele karşılık beklemeden yapılan “iyi şeyler”…

İnsanın yolundaki taşları temizlemeye yetiyor, artıyor bile…

Mustafa SÜS


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube