Karşılaştığımız insanlar iyiydi. İyi yönleriyle çektiler bizi kendilerine. Öyle ki, biz de iyiydik. İyi olmak için hiçbir çaba sarf etmeden önce.
Göze girmeye çalışınca kaybettik hepimiz. Elimiz ayağımıza dolaştı. Dilimiz sürçtü. Heyecanlandık, sabırsızlandık.
İyi yönlerimizi sokmaya çalışırken insanların gözlerine, kör ettik gözlerini, göremez oldular bizi.
Sizler de öyle, bazen kaplumbağa gibi çekildiniz içinize, kabuğunuzdan başka bir şey göremedik sizlerde.
Gittik sonra, peşimizden gelirsiniz ümidiyle, kaygılanmıyor da değildik. Gitmek göze girmek zannettik. Umursamaz tavırlarımız oldu, iyi olmak adına. Baktık kimse görmüyor. Kör ettiğimiz gözler yetmiyormuş gibi, kulaklarının dibinde bağırdık kendimizi. Sağır edeceğimizi bile bile.
Elimizi uzattık, yumuşaklığı fark edilsin, şefkatimizden emin olsunlar diye. Acıttık sıktıkça tuttuğumuz elleri.
Gidenlerin peşinden içli türküler söyledik. Duyarlar aman ha diyerek içimizden, içliliğimizden. Ödün vermek istemiyorduk iyiliğimizden, gururumuzdan.
Gururlu olmanın iyi olduğunu öğrendikten sonra, gururun kazandıracağı övgüyü bildiğimizden olsa gerek, içimize akıttık yaşları.
Yutkuna yutkuna boğazımız nasır tuttu. Kimselerin görmediği yerlerde okuduk şiirlerini, adına yazdığımız iyi insanların.
Birden olmasa da geldik kendimize. Kendimizi bulduk bîçare kalınca. Aradığımız yerlerde yeller esiyordu, kendimizi başka limanlarda bulduk.
Övgümüze mazhar olamayan kendimiz artık iyi değildi.
İyi değildi artık ilk başta iyi yaftası yapıştırdığımız insanlar.
Kendi ellerimizle boğduk iyiliklerini. İyiliklerini göremediğimizden dem vurduk. Gözlerini kör edip kendimize bakmalarını istedik, sağır edip kulaklarını duymalarını bekledik.
Konuştukça susturduk, lâl oldu dilleri konuşmaya konuşmaya.
Sözlerini kestik, sûkutlarını böldük.
Güzel sözler bekledik ardından. Ardımızdan gelirler diye de ümit ettik, sözleriyle, gözleriyle.
Karşılarına çıkmaya cesaretimiz vardı belki ama bizi göremeyecekleri endişesine kapıldık. Haklıydık da üstelik. Kör etmiştik gözlerini.
Kötü! Dedik. Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar, dedik.
Düştüklerinde ellerinden tuttuk, gözlerini sildik ağladıklarında. Yokuşlarda terlediler, sırtımıza aldık. Mutlu olduk onlar gülünce. İyi sansınlardı artık onca emeğe, onca özveriye, merhamete karşın.
Siz de böyle yapmışsınızdır eminim. Biraz da bu yüzden kötü dedik size.
Aklıyla bakabilen herkesin bize, aklımızla baktığımız zaman bizim de size iyi dememiz işten bile değildi.
Oysa hissedemedik iyiliğinizi. Sizin hissetmediğiniz gibi.
Kendinizi soktunuz gözümüze, biz de öyleydik yalan değil.
İyi desinler istedik hep birlikte koro halinde. Kötülüğümüz ortaya çıkmamıştı henüz, matematiksel olarak herkes hâlâ iyi.
Akıl baştan gidince ve kalp girince devreye hissedemedik, Allah rızasından yoksun, övgüye mazhar olalım diye gün ışığına çıkarttığımız iyilikleri.
Mustafa Süs