GÖZÜMÜN BİRİNİ KÖR ET! (Renklendirilmiş ve Sulandırılmış Menkıbe)


GÖZÜMÜN BİRİNİ KÖR ET! (Renklendirilmiş ve Sulandırılmış Menkıbe)
Çok zengin ve gani gönüllü bir adam varmış.
Bir insan hem zengin hem gani gönüllü nasıl oluyorsa artık…
Vardır ha zaar…
Belki de bu diğerlerinden farklı…
Hani kimi zenginler vardır, o verir Allah da ona verir ya…
Bu o türlerden olabilir…
Neyse, işte bu zengin, aynı zamanda feraset ehli imiş.
Bir insanın tipine, yürüyüşüne, konuşmasına bakarak o insan hakkında fikir sahibi olacak kadar feraset sahibi.
Aslında en zor şeylerden biridir bu durum.
Düşünsene,
Selamün aleyküm diyorsun,
Karşındaki Aleyküm selâm demeden ne mal olduğunu anlıyorsun.
Bildiğin zulüm bu.
Kimisi böyle hasletleri bünyesinde barındırmak ister de ”hiç tavsiye etmem”
Şaka yapıyorum tabi ki… Tavsiye ederim niye etmeyeyim…
Nasılsa olayım demekle olunmuyor Mihriban…
Vakti zamanında bu zengin adam, komşunun bahçesine çay içmeye gitmiş.
Komşusu da oldukça fakir oldukça aç gözlü, oldukça kıskanç ve oldukça cimri biriymiş…
Aman komşusu ne ikram edeceğini şaşırmış.
Öyle şaşırmış ki zengin komşuya borç para vermeyi bile teklif etmiş.
Çaylarını içerken laf dönmüş dolaşmış zenginin malına mülküne gelmiş.
Zaten onun etrafında dönüyormuş laf asıl da arada başka yerlere de gidiyormuş.
Yandaki diğer komşuya falan.
Yandaki diğer komşu da alabildiğine mütevazi biriymiş. Hiç kimseden herhangi bir şey istemez kendi yağıyla değil de kuyruk yağıyla falan kavururmuş yemeğini.
Bizim fakir ve aç gözlü komşu zengin komşunun kendi çayını içmeye gelmesinden hayli memnunmuş ama üstünde gene de bir tedirginlik hakimmiş.
Diğer komşunun bu ziyareti görmesi ve onun da oraya gelmesi korkusu.
Oysa diğer komşu çağırılmadan kimseye gitmezmiş.
Laf dönmüş dolaşmış hiç gitmediği yere tekrar gelmiş.
Bu aç gözlü fakir komşu, zengin komşuya sormuş…
Onca parayı ne yapıyorsun?
Etrafında koruyup gözetmen gereken fakirler var onlara niye yardım etmiyorsun, böyle komşuluk mu olur falan, demiş.
Yekten demiş böyle.
Normalde bu bizim kültürümüzde yoktur.
İstemek ayıplanır.
Görev istenmez verilir derler meselâ bizde.
Zekât, sadaka istenmez.
Bunları isteyene ya da istemese bile beklenti içine girenlere toplumda iyi gözle bakılmaz.
Hele kendisi için istediğini kardeşi için istemeyenden nefret edilir o kadar yani.
Zengin olan adam bu aç gözlü komşuyu dinledikten sonra çayından bir yudum daha alarak demiş ki buna…
Bak emmioğlu, sana istediğin kadar yardım edeceğim…
Ne istersen iste… Ve hemen cebinden bir mendil çıkarıp vermiş komşuya. Salyalarını sil çocuklarına rezil olacaksın demiş.
Bakmış komşu kafayı yiyecek başı döndü, eli ayağına, ciğeri dalağına dolaştı…
Tek bir şartım var…
Onu kabul edersen bu dediklerimi yapacağım, söyle bana ne istiyosun? demiş zengin komşu…
Şartın nedir? demiş titrek ve bir o kadar da umutsuz bir ses tonuyla aç gözlü fakir…
”Ne istersen iste, diğer komşuya iki katını vereceğim.” demiş zengin komşu.
Aç gözlü komşu, durmuş, düşünmüş taşınmış, kaşınmış…
Araba istese, komşuya iki, ev istese komşuya iki, bahçe istese komşuya iki, zevce istese aman Allah’ım…
Sağlam düşünmüş ama. Epey düşünmüş.
Kalkıp mutfaktan bir mil getirmiş, bir de ispirtolu ocak.
Fikrinden vazgeçer diye korkusundan,
ocağı yakmış mili ısıtmış ve eline vermiş komşunun..
”Gözümün birini kör et!”
Mustafa SÜS


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube