BİRİ ANA DİĞERİ ANNE!
BİRİ ANA DİĞERİ ANNE!
İçine akıttığı gözyaşını görme ferasetinden yoksun büyüdük.
Sabah namazıyla kalkıp, sobayı yakar, bazlamayı pişirir, çayı hazırlar halı tezgahına geçer halı dokumaya başlardı bizi okula gönderdikten sonra!
Öğlen yemek yapmak için tekrar kalkar, yemekten hemen sonra yeniden halının başına…
Akşam geç saatlere kadar devam eden yorucu bir çalışma temposu.
Bunun yanısıra bir yandan da çocukların derdi…
Kolay mı 7 çocuk büyütmek?
Kimisi eteğinde, kimi göbeğinde, kimi tepesinde…
Ağlayan ağlayana, açım diyen bir yanda, ortalığı karıştıran, evi dağıtan, cıngar çıkartan diğer yanda…
Aman Allah’ım!
Vaktinde yemek yapılmamış, halı vaktinde bitirilmemiş, çocuklara yeterince ilgi gösterilmemiş, misafirlere ikramda noksanlık olmuş gibi sorunlarla azarlanan ANAM!
Birini yapsa diğeri eksik kalacak mecbur…
Tüm bunların yanında bir de tarla, bağ, bahçe işleri…
Elinde akıllı telefonla bahçeden sırtında odun yüküyle eve dönerken elektrik direğine çarpmıştı bi keresinde de,
Babam WhatsApp’tan konum isteyerek bulmuştu yerini, dört çekerli ata binip komşunun internetine bağlanarak getirmişti anamı eve.
Kardeşim yeni doğunca onu ebebek’ten aldığımız pardon, meşe odunundan yaptığımız tahta beşiğe belemiştik.
Ultra Prima toprak getirmiştim eve bir çuval sırtımda! Önce eledi anam, sonra ısıtıp beze döktü, elinin tersiyle sıcaklığını kontrol etti bebeği yakmasın diye ve beledik beşiğe birlikte…
Sabah tarlaya giderken tarlanın servis aracı bozulmuş da komşunun eşeğiyle gitmiştik birlikte.
Hiç unutmam, dehşet bir soğuk vardı ve koyunları çobandan teslim almak için dağa gittiğimizde,
Elleri mosmor olmuştu soğuktan koyun araya araya ve birkaç koyun eksik kalmıştı bulamamıştık fırtınadan göz gözü görmüyordu!
Eve döndüğümüzde babam yola kırmızı halıdan azar, saksılar içinde rengarenk asık suratlarla paylamıştı bizi ve buz gibi odaya, buz gibi ortamda girerek, buz gibi soğuk suyla ellerimizin donunu çözmüştük…
Soğuktan sıcağa geçince cam gibi çatlarız belki diye buz gibi ortam hazırlanmıştı bize…
Tek kelime etmeden, içine akan gözyaşıyla tek başına, mağrur bir duruşla meydan okurdu ANAM dünyaya…
Birkaç çocuğun yükü omzumda diye, evde yemek yapıyorum, evi tek başıma temizliyorum diye elindeki son model telefonla eşlerine olmadık kızgın surat ifadesi gönderen, dedikodu WhatsApp gruplarında kocalarına olmadık laflar eden kadınların çektiği sıkıntıyı eski kadınlar iyi ki görmüyor ya da anlamıyor.
Çok acı çekerler ve çocuklarına çok tepki gösterirlerdi eminim.
Şofben bozulmuş, çeşmeden sıcak su akmıyormuş, yakışıyor mu sana eşin evde elini yüzünü yıkayamamış soğuktan diye feryat ederlerdi eminim.
Bizim herifler cehennemin dibine bile giderken bize haber vermezken sen diğer odaya giderken nasıl haber vermezsin eşine yazık değil mi kadın merak eder, diye kıyameti koparırlardı şimdiki kadınların beklentilerini bilseydi eski kadınlar.
Biz dağlarda ayağı kırılan koyunu sırtımızda taşıdık ama evladım zaman o zaman değil ki sen niye eşine araba almıyorsun, hem arkadaşının arabası son modelmiş bak sen de biraz anlayışlı olsana diye etmedik laf bırakmazlardı!
Ben evlendikten sonra senelerce anamı babamı görmedim ona rağmen tek kelime etmedim kocama, bizim zamanımızda gelin kocasının evine gittiğinde geriye dönüp bakmazdı ayıp sayılırdı diye, sen niye eşini senede bir kez bize getirip seksen dört kez anasına götürüyorsun ki, hep anasına götür, o zaman başka bu zaman başka, der azarlardı!
Biz otuz üç yıl eve kilim alamadık, hasır üzerinde oturduk, sofrada bulgur pilavı dışında sadece soğan olurdu diyecek halim yok, guzum yorma beni git en lüks mobilyaları al, evine gelen hem kel hem fodul misafirler ayıplar sizi, eşin üzülür falan derlerdi…
Bir kuşaktan bir kuşağa bu kadar mı değişim olur, bu kadar mı kimse kimseyi anlamaz, bu kadar mı herkes kendi bulunduğu zamanın derdine düşüp geçmişi hatırlamaz?
Ojeli tırnaklarla, kuaförden değil de dergi kapağından fırlamış saçlarla kadınlara değer verilmiyor söylemi ne kadar da yerinde bir söylem…
Eve geç gelen herife seksen dört gün surat asmak kadar doğal ne olabilir ki?
Benim de maaşım var, sana ihtiyacım mı var, kendi ayaklarım üzerinde durabilirim diyerek kocasını terk etme hayalleri kuran kadınların, gözü yaşlı çocukları da ne kadar itici ama değil mi?
Birlikteyken çektiğim acıyı yalnız başıma çekerim diyerek yalnız kalınca da, beni bu yalnızlığa gark edenler beter olsun diyerek kendi kendine beddua eden başka kim var ki?
Yitik Kadınlar kendilerini yitirmeye devam edecekler!
Çünkü onlar güçlü, çünkü onlar saçlarını bile hiç düşünmeden kestiriyor seni mi takacak?
Çünkü onlar pire için yorgan yakar, yorganım yok kör olasıca diyerek feryat ederler…
Çünkü onlar, hem hayatı kendilerine zindan edip eşlerine, çocuklarına kıyar hem de en güzel, en şaşalı ilgiye mazhar olduklarını düşünürler.
Ha bir de anneler günü vardı değil mi?
Hangi annelerin gününü kutlayayım bilemedim.
Eskilerin mi yenilerin mi?
Analık yapan eskilerin analar gününü kutlayacak olsam zibil küreği ile kovalarlar beni, biz öyle yahudi suratlı günlere eyvallah edecek kadar düştük mü Allah’ın şaşkını derler!
Yenilerin anneler gününü kutlayacak olsam, hepsi yüzde yüz hak etmiş gibi göklere uçar…
Aklı başında olanlar da,
Onca laf ettikten sonra sen elindeki aynayı kır gözümüz kamaşıyor kutlamasan daha iyi derler…
Çay varsa içelim…
M’S