BİR ŞEHRE YAĞMUR GELDİ, RÜZGÂRİYLA!
BİR ŞEHRE YAĞMUR GELDİ, RÜZGÂRIYLA…
Kitap okumakla, okumayı bilmek arasındaki farkın bilincinde olmamız gerekiyor.
Kelime oyunu yaptığımı düşünen varsa yanılıyor.
Okumayı bilmek;
En başta ne okuyacağını bilmektir.
Kimi okuyacağını bilmektir.
Okuduktan sonraki değişime hazır olmak demektir.
Dünden bir fazlası olabilme cesaretini gösterebilmek demektir.
Okudukça gelişmeyen bir insanın daha fazla okuması zaman israfıdır. İlla ki bir gün gelişime ayak uydurur, değişim, dönüşüm yaşar düşüncesi iyimser bir düşüncedir.
Yalnızca okumakla yetinmek de fikir tembeli insanların başvurduğu bir yoldur, farkında olmadan.
Okumanın en önemli ayaklarından biri de insanı okumaktır.
“Okumasını bilen biri için her insan birer kitaptır!” diyen bilgeye kulak vermek gerekir.
Bir de yerinde okumak vardır.
Nedir yerinde okumak?
Raflar dolusu kitap yazan yazarların peşinden gitmek… Hele hayatta ise…
Şiirlerini ezberlediğimiz, her sayfasının içine gömüldüğümüz yazarlar vardır, herkese tavsiye ettiğimiz, okuması için herkesi ikna etmeye çalıştığımız yazarlar.
Vakit kaybıdır onlarla hemhal olamamak…
Birkaç gün önce bir yazarla yeniden tanışmak nasip oldu.
Ona ait bir mısrayı nerede duysam bilirdim…
Onu bilirdim.
Bildiğimi düşünürdüm.
Hayır! Müthiş bir yanılgı.
Birçok yazarla yüz yüze tanıştım ama tanışmakla, el sıkışmakla, kitap imzalatmakla yetindim, yetinmişim.
Hiçbirini tanıdığımı söyleyemem…
Edremit İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün belki size çok da sıradan gibi gelecek, yazarlarla buluşma etkinliğinde Nurullah GENÇ ile yeniden tanıştım.
İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Yusuf KOÇ, çocukların kitaba olan ilgisini artırma amacıyla canhıraş bir şekilde çalışıyor, gören gözler bunu bilirler.
Çocuklarla hemen her gün okuma saatleri düzenlenir, faydalı olur olmaz bilinmez, zaman gösterecek ama “hiçbir çaba da boşuna değildir” der büyükler.
Binlerce ücretsiz kitap dağıtılıyor ilçe genelinde binlerce çocuğa…
Bunlar takdiri hak eden ciddi çabalardır. Ve her yaptığı işi de istişare ederek yapıyor. Ben yaptım oldu mantığından sıyrılarak… Örnek alınması için yazıyorum bunları.
Ama şu en son hamle deyim yerindeyse beni benden aldı…
Nurullah GENÇ!
Öyle bir girdi ki hayatıma bir kere daha!
Yazılan şiirlerin hikâyesini herkes merak eder de, ben de kendi adıma gereksiz bulurdum.
Soranlara da, şiire odaklan, hikâyesini bilirsen belki şiir o kadar da anlamlı gelmeyebilir sana, derdim.
Hayır, bunda da yanılmışım.
Şiirlerinin hikâyesini dinledikçe daha bir sevdim Nurullah Genç’i ve şiirlerini…
İmbik imbik süzülmüş, akan su kir tutmaz dedikleri gibi, akıttıkça kelimeleri nasıl berrak hale gelmiş dizeler.
“YAĞMUR” şiiri bugüne dek yazılmış ve bundan sonra yazılacak Peygamberimizi anlatan şiirlerin en başında yer almaya devam edecek kanısındayım.
On yıl bekledim diyor şekillenmesi için… Ve sürekli dua ettim, Allah’ım bana peygamberimizi anlatacak bir şiir yazmayı nasip et, diye diyor…
İstersin de olmaz mı?
Neyi istedik canı gönülden de olmadı?
Dillendirmeden, dile düşürmeden ne istediysem verdi Rabbim, demez miyiz genelde?
Vermediyse Yaradan;
Ya istememişiz candan, ya da ne istediğimizi bilememişizdir.
Sen okurken “Siyah Gözlerine Beni de Götür” şiirini, aşktan nasibini almamış bir maşuka harcarsın bu dizeleri ama onun daha ulvi bir anlamı vardır, duyunca geçersin kendinden…
Bizleri Nurullah GENÇ ile buluşturan herkese teşekkür ediyorum…