İnsanlardan beklentisi olmayan insanlar var.
Ama gerçekten beklentisi olmayan… Lafta değil yani!
Kendine bir dünya kurmuş, sınırlarını çekmiş, çitlerini örmüş.
Şeffaf ama! Kimse görmüyor örülen çitleri.
Sınırları geçmeye çalışanların ayağına asık suratlar takılıyor.
Israr ederlerse dikenli teller var akabinde. Gittikçe artıyor badire!
“Buyur geç” denilen kapılar da var o sınırların içinde.
Kapıdan giren de kaçacak delik arıyor.
“Beklentisiz yaşamak” kadar acı veren bir yaşama türü yoktur kanaatindeyim.
Düşünsene, hayatına giren herkes senden bir şeyler koparıp gitmiş ve geri gelseler daha da devam edecekler koparmaya.
Ellerinde demirden tarak, etlerini lime lime eder gibi.
Ya da hayatına girenler hiçbir şey vermemiş, hiçbir katkısı olmamış sana.
Muallâk gibi gelmişler yiyip içip gitmişler.
Ya da, hayatına girenlerden bir şeyler ummuşsun sen, insanlık hâli! Yarana merhem olurlar belki demişsin ama yaranı gören aheste aheste uzaklaşmış senden.
Ellerin havada kalmış yani.
Sen de senden alınan ve sana çok görülen taşlarla kendine şeffaf bir duvar örmüşsün.
Çekilip köşene münzevi bir hayat yaşamaya başlamışsın.
Acı!
Senin için de acı, beklenti içine girmediğin, hayatına bir zamanlar bir şekilde girenler için de acı.
Haksızlığın, yanlışlığın, hataların, günahların olsa da…
Beklentiye girmeden yaşamayı seçmek ızdırabın en büyüklerindendir.
Ruhun da bedenin demirden taraklarla lime lime edilmesi gibi, sökülür darmadağın olur.
Sabah evden çıkıp ellerin cebinde yürürken dünyada senden başka senin işine yarayacak kimsenin olmadığını düşünmek?!
Olanlar varsa onların da diğerleri gibi olabileceğini düşünmek ya da onların da gerçek yüzünü görmemek için onlardan da uzak durmak, fersah fersah.
Hele ki gerçek anlamda ihtiyacın varsa insanlara, ardında bakmadan kaçmak insanlardan…
Yağmura ihtiyacı olan ağacın buluttan beklentisi olmaması gibi…
Toprağın, gülün, çiçeğin, buğdayın, semizotunun buluta küsmesi gibi.
Hem bulutun da bundan bîhaber olması…
Beklentisiz yaşamak, acıları bağrında barındırmak gibi…
Döşüne ellerinle her vurduğunda döşünden canın çıkması, bağrın da kararması gibi…
Kanser olup ölümü bekleyen insanın Azrail’den başka kimseden beklentisi olmaz.
Mustafa SÜS