AŞK EN ÇOK KADINLARA YAKIŞIR! (Deneme)
AŞK EN ÇOK KADINLARA YAKIŞIR! (Deneme)
Yemek sonrası hesap ödemek için,
İllâ ben vereceğim diye kavga eden kadın görmedim ben kadınlarla birlikte gittikleri yemekli toplantıdan.
Herkes kendi hesabını veriyordu, çoğunlukla!
Ve,
Evini, arabasını, kürkünü insanların gözüne sokarak en çok kadınlar gösteriş yapıyor, en çok kadınlar birbirini sevmiyordu!
Kadınların merhameti çocuklara, çocuklarına, kediye, köpeğe idi.
Kendi çocuklarına üstünlük sağlayan çocukça masumiyetine bile nefret besleyen kadınlar vardı, diğer komşu, akraba çocuklarına!
Kadınlar seviyordu kendi analarını, babalarını, kardeşlerini ama yalnızca kendinden olanları.
Bir tık ileride yaşayan kendi kardeşini kıskanan kadınlar da vardı yok değil…
Anlaşılmayı bekleyen, anlamaktan fersah fersah uzak kadınlar.
Pahalı hediyeler, pahalı mekanlar, pahalı yolculuklar çekiyordu kadınların içi.
Afrika’da yoksul bir semte tatile gitmek kadınların işi değildi. Orada yoksullara yapıp ettiğini anlatma, ifşa etme, fotoğraflama şansı yoksa gitmenin ne anlamı olurdu?
Ama tatil bu, insan deniz ister, beş yıldızlı otel ister, sınırsız yiyecek isterdi canı kadının.
Madem para kazanıyordu, harcamalıydı da!
Kozmetik ve tekstil sanayii silah sanayiinden sonra üst sıralarda para kazanıyordu kadınlar sayesinde.
Soğan ekmek, hasır, kilim devri analar döneminde kalmış şimdi herkes marka annesi olmuştu.
Kredi kartı, maaş kartı olmalıydı kadında hem de limiti yüksek.
Merhamet sahibi olduğunu bildiğimiz, öyle lanse edilen kadınlar merhamete sahip idi gerçekten ama onu da kimseye vermiyorlardı…
Bir kediye veya köpeğe gösterdikleri sevgiyi eşlerine göstermiyor, eve gelirken eli boş gelen veya kadının hoşlanmadığı yerlerden dönen eşlerine kediye gösterdiği şefkati göstermiyorlardı.
Hediye alırken, yemek yaparken, evi toplarken, pazardan alışveriş yaparken, çocuğuna bakarken, eşinin ailesiyle ilgilenirken hesap kitap tutuyorlar, karşılık göremeyince de girdikleri zıvanadan çıkıyorlardı…
Sürekli bir surat asıklığı almış gidiyordu başını.
Geleneksel isimleri bile sevmeyecek kadar geçmişine düşman, geleneksel yiyeceklerden, mekanlardan, köylerden nefret ediyorlardı.
İki isimli çocukların çağdaş olanını kadınlar, geleneksel olanını erkekler koyuyordu. Ve çocuğun adı genelde çağdaş isimle anılıyor, geleneksel isimler yüz bulamıyordu.
Doğum günü, nişan, düğün, sevgililer günü gibi kutsal günler kadınlar için vazgeçilmezdi.
Bizim geleneklerimizde böyle özel günler yok diyerek karşı çıkana da,
Bağnaz, yobaz, eskilerde mi kalalım ay diye cevap vererek asla taviz vermiyorlardı.
Tüm bunların hepsi para ile ilgiliydi, karşılık beklemeyle ve çağdaş olmayla ilgili!
Bir kadın başka kadınların emrinde çalışmak istemiyor, kadınları fitneci olarak nitelendiriyor diğer kadın olan çalışma arkadaşları da kendisi hakkında aynı şeyi düşünüyor ama erkekler kadınlar hakkında olumsuz laflar edince hepsi birden erkek düşmanı kesiliyor, kendilerine pozitif ayrımcılık tanınmasını istiyorlardı.
Ezilen, hor görülen, itilip kakılan rolleri bu yüzdendi.
Oysa sorunca hepsi ayakları üstünde duran, erkeklerden zeki, erkeklerden güçlü, çabuk unutmasını bilen varlıklardı…
”Kırk yıllık saçımı kestirdim, senden mi vazgeçemeyeceğim güldürme beni?” derler fakat vazgeçen erkeklere ateş püskürtürlerdi!
Hafızalarının çok güçlü olduğunu dile getirir fakat kendisi için yapılan fedakârlıkları iki dakikada unutur, birkaç olumsuz davranışı hafızaya not eder bir ömrü heba ederlerdi.
Ve işin en kötü yanı da,
Kadınlar AŞK insanı idi!
Oysa AŞK,
Cimri sevmez,
Para sevmez,
Gösteriş sevmez,
Vicdansızlık sevmez,
Vefasızlık sevmez,
Nifak sevmez,
Dedikodu sevmez,
Yetinmeyi bilmemeyi sevmezdi!
Peki erkekler nasıldı?
Kadınların gözünde erkekler, beş para etmez, odun, kalas, hanzo tiplerden ibaretti.
Öyle miydi gerçekten?
Öyleydi tabi milyarlarca kadın yalan söyleyecek değildi ya?
Not: N’olur kimse ”ama ben öyle değilim” demesin, zaten ”ben öyle değilim” diyenlere yazmadım bunları.
”Ama siz erkekler de…” falan diye söze başlayan olursa kalkar giderim bak. Onları da siz kadınlar yazın. :-):-)