DAĞA, ÇAYA VE KENDİNE GİTMEK (Deneme)
DAĞA ÇAYA VE KENDİNE GİTMEK (Deneme)
Dağa niye yalnız gitmeli bazen?
Kuşların cıvıltısını bastıracak herhangi bir ses duymuyorsun yalnız olunca,
Dağ çeşmesi ile sohbet ediyorsun, çeşmeyi yaptırana dualar ediyorsun başında hengame olmayınca,
Avcılık adı altında, kimseye zararı olmayan dağ hayvanlarına silah doğrultanlara lanet ediyorsun.
Şehirdeki kediye köpeğe sahip çıkıp, ortalığı ayağa kaldıran ama dağlardaki hayvanları hunharca katleden tiplere tek kelime etmeyenlere de lanet ediyorsun.
Şehirde yere çöp atan görünce kabına sığmayıp dağlardaki içki şişelerini atanları hoş gören zihniyete lanet ediyorsun,
Yalnız gittiğin zaman dağlara,
Dünyevi her şeyden uzak kalıyorsun, çay hariç!
Dedikodu yapmıyorsun meselâ! Yapanlara kin besliyor o kini de duaya çeviriyorsun.
Gökyüzünü kapatmış olsa bile ağaçlara tek laf etmiyorsun, kuruyan dallarını yapraklardan daha çok seviyorsun ağaçların.
Eski Hayat bilgisi kitaplarından fırlayıp dağlara düşen ve şırıl şırıl akan dereleri görünce çocukluğuna iniyorsun,
Çocukluğunda epey bir süre oyalanıp dizlerindeki yaraların ne denli küçük yaralar olduğunu düşünüyorsun.
Şehirdeki insanların ihtiraslarını, birbirlerini itip kakmalarını anlıyorsun, anladıkça dağlarda boş kulübe arıyorsun, ömürlük!
Topraktan fışkıran suların, dağ çiçeklerinin, tomurcukların akıbetini düşünüp hayıflanıyorsun!
Birbirini yiyen insanların, ortada sorun yokken en küçük sorunları büyüten tiplerin, kırgınlıkların, acımasızlıkların, merhametsizliklerin içinin ne kadar boş olduğunu düşünüp, boş boş bakıyorsun bir şekilde düşeceğin toprağa…
Makam peşinde koşanların ayakkabılarının, itibarlarının niye erken eskidiğini anlıyorsun.
Ellerinde imkân olmadığı için makam peşinde koşmayıp da koşanlara sürekli laf söyleyenlerin dilindeki tüylerin boyunu ve onların çaresizliğini anlıyorsun.
”Ben hiçbir zaman makam peşinde koşmadım, makam peşinde koşanlardan olmadım!” sözünün de ayrıca bir riyakarlık olduğunu öğreniyorsun dağlarda yalnız kalınca.
İyi şeyler yapınca ve kötü şeyler yapmayınca bunu övünerek anlatmanın yapmamaktan daha iyi olmadığını anlıyorsun.
Zenginliği ile övünmenin de fakirliğin edebiyatını yapmanın da aynı derecede itici olduğunu fark ediyorsun.
Ölümlerden ölüm beğeniyorsun dağda yalnız kalınca ve en güzel ölümlerden birinin, vakti zamanı gelince kimsenin haberi olmadan dağda tek başınayken ölmek olduğunu düşünüyorsun.
Ardında senin için ağlayan olsa ne, ağlayan olmasa ne diyorsun.
Dost biriktirmenin öyle kolay olmadığını anlıyorsun, kiminin üstünden yıllar geçmeli, kimiyle iki günde dost olunur, yeter ki karşında hesapçı, kıskanç, kendini dünyanın merkezinde görmeyen insan olsun diyorsun.
Dün sana sonsuz kredi verenlerin, bugün verdikleri kredi doluyorsa ya onların işine yaramadım ya da bende iş yokmuş diyorsun.
Fısıltıyla konuşanları görünce kulaklarını kapatman gerektiğini idrak ediyorsun dağlarda.
Kimsenin işine burnunu sokmaman gerektiğini, kimseye akıl vermemen gerektiğini, kimsenin de işine burnunu sokmaması gerektiğini idrak ediyorsun.
Dedikodunun yapılmasından asla rahatsızlık duymaman gerektiğini düşünüyorsun, bende kötü hasletler var ve hakkımda kötü şeyler söyleniyorsa ‘hak ettim’ demen gerektiğini düşünüyorsun, olmayan şeylerden söz ediyorlarsa ‘iftira’ atıyorlar deyip geçmenin rahatlığını yaşıyorsun.
Ağaçlara bakınca kimseye yaslanmadan ayakta durman gerektiği gerçeği çarpıyor gözüne!
Sadece kuru dalların ayakta durmak için dayanağa ihtiyacının olduğunu fark ediyorsun.
Hava kararmaya başlayınca dağda yalnızken,
Hayal gücünü zorlamıyorsan rahatça akşam kızıllığına dalıyorsun, hüzün, nemli ve kargaşayla.
Hayal gücün devreye giriyorsa, her an arkandan bir ayının yaklaştığını düşünüp topukluyorsun üstten aşağıya, koşarak olmasa da gülümseyerek, yarı korku içinde…
M’S