Site icon Mustafa Süs'ün kişisel blogu

AŞKI BİR YANA BIRAK

Paylaş

AŞKI BİR YANA BIRAK

Güneş sessizce, ışıklarını, sıcaklığını ve tüm samimiyetini usul usul koynuna alıp çekilmişti.

Yerine kara bulutları göndermeden önceydi şiddeti görünmeyen fırtınalar boca etmişti bu şehrin üstüne.

Hiçbir ışık aydınlatmaya yetmiyordu dünyayı.

Dünya sıradan, gülmeler öylesineydi.

Adımlar ne kadar uzağa giderse gitsin, sayıyordu yerinde.

Yerinde bir tespit değildi anlatılanlar.

Anlattıkça çoğalıyordu güneşe duyulan özlem.

Kara bulutların yağmur vermesi kaçınılmazken, kaçınıyordu bir damla düşürmeye dipsiz gökler.

Suyun dudakları çatlamıştı yağmursuzluktan.

Ateşin feri kalmamıştı güneş elini ayağını çekti diye.

Ne beklemek bir ifadeyi anlamlı kılıyordu ne gecenin bir sahibi vardı.

Yüzeysel bir derinlik vardı, sıradan bir sessizlik.

Herkese kapalı bir müze gibiydi birikenler. Kim girip baksa bulamıyordu kendinden bir şey. Başsız heykeller, şekilsiz şekiller, kimseyi göstermeyen aynalar…

Olanlar oluyor, ölenler ölüyordu, güneş gene yok, yağmur gene yağmıyordu.

Şarkılar vardı, dillere düşmeyen “ne ana, ne kardeş dolduramıyordu boşluğu.”

Üç koca bahar tek bir çiçek bile açmamıştı. Tek damla yağmurdan yoksundu tarlalar.

Pahalı ve nitelikli dostluklar birikmişti. Yorgan misali, üzerine serilince rahat uykulara dalınan dostluklar. Herkesin yeri ayrıydı.

Göz vardı, görüyordu, kulak vardı, duyuyordu. Düşünen beyin, çarpan kalp, hepsinin bir işlevi, bir yakarışı vardı.

Eksiklik büyüyordu git gide.

Mum, aydınlatıyordu her yeri, dibi karanlık!

Sahte bir aydınlıktı, içselleştirilmemiş.

Özsüz, sözsüz, közsüz bir ışık!

Haritalardaki yolların kaybolduğu, rehberlerin dilinin dolandığı, pusulanın yönünü kaybettiği bir gece, mumun dibine ışık vermeye başladığı, bittiği bir gece!

Daha şafağa bir ömür varken, güneş göründü bulutlar arasından.

Mum bitmişti. Üflemek bile yersizdi biten muma!

Noksan ışıklarıyla da olsa, doğmuştu güneş. Dağlar yağmura doyuyor duman tütmeye başlıyordu topraktan.

Tüm ezberleri bozarcasına, dağ dağa kavuşuyordu.

Dağ dağlığına yüklenen ağırlığından bir şey kaybetmeden.

Akıllar tutulmuş, diller lal olmuş, kalpler atmaktan utanmıştı bu büyük an karşısında.

Gece çekilmişti aradan, sıvışırken karanlık, belirginleşmişti tüm yollar.

Katli vacipti belki de yalnızlığın!

Hesaba vurulan yıllar üç buçuk asır gibi görünse de, üç buçuk saniye kadar kısaydı sanki.

Bir dağın eteğinde biriken taşlar, öbür dağın içine attığı ateş!

Gece yanıyor, mumlar eriyor, Şems’e ve Rumi’ye boy veriyordu âşıklar!

mustafasus@hotmail.com

{fcomment}


Paylaş
Exit mobile version