Eleştiri mi kötüleme mi?
Eleştiri mi kötüleme mi?
“Eleştiri yapmayan insanın bir takım kötü şeylere baş kaldırmadığı var sayılır.
Eleştiri yapmayan insan ot gibi yaşar.
Eleştiri yapmayan insan kötülüklere yol vermiş anlamına gelir.
Eleştiri yapmayan insan duyarsız, kaba ve duygusuz olarak lanse edilir.”
Ha, bir de öz eleştiri vardır.
Özünü yani kendini eleştirmek.
Buna da geleceğiz de eleştiri dediğimiz şey yukarıda saydıklarım gibi midir?
Eleştirmeyen insan gerçekten ot gibi midir?
Bir kötülük görünce elimizle düzeltme şansımız varken onu dilimizle düzeltmeye çalışıyorsak ot olmaktan kurtulur muyuz? Yoksa korkak mı oluruz?
Eleştiri yaparken çevreye vereceğimiz zarar faydadan çoksa neyi başarmış olacağız?
İpin en ince yerine bıçak saplayınca ipi kesmiş olmayacak mıyız? İpi kesmek mi eleştirmek yoksa en zayıf noktaya düğüm atmak mı?
Evimizin duvarının en çürük yerine vurmak mı eleştirmek, yoksa oraya tuğlayla örnek mi?
Bir mahalle düşünün, mahallede her evin önünde düzensizlik var.
Ve burada bize düşen görev evimizin etrafını düzene koymak.
Böyle bir durumda, evimizin etrafını düzenlemeyi değil de mahalle muhtarının evimizin etrafını düzeltmesini istersek, inandırıcı olabilir miyiz?
Dikkat ederseniz eleştiri yapan insanların en önemli özelliği, eleştiriye açık olmamalıdır.
Sadece bu garabet bile yeter aslında meramımızı anlatmaya…
Eleştirilince olumsuz davranışlarında düzelme görülmeyen insanların eleştirmeye gerçekten hakkı yok.
Hadi, hakkı var diyelim, eğreti durur.
İnandırıcı olmaz.
Şu söz oldukça önemli:
“Sizde olmayan hasletlerle sizi öven insanlar, sizde olmayan hasletlerle sizi yererler.”
Eleştiriye bakış açımız bu olmalı.
Kulaktan dolma bilgilerle, her yerden esen rüzgârın yön vermesiyle, neidüğü belirsiz mahfillerin marifetiyle piyasaya sürülen her türden kirli bilgiyle etrafımızı da tertemiz beyinleri de kirletmeye hakkımız yok.
“Her söze kulak, her kulağa da söz verme!” diyen atalarımız bu uyarıyı boşuna yapmamışlar.
Bir de öz eleştiri var ki evlere şenlik…
Normalde nedir özeleştiri? İnsanın kendi davranışlarını eleştirmesi değil midir?
Biz bunu da yanlış anlamışız.
Öz derken bizim insanımızı, bizim kurumumuzu, bizim mensup olduğumuz kitleyi eleştirmek zannetmişiz.
Oysa öz eleştiri adı üzerinde insanın kendisini eleştirmesidir.
Kendisini eleştiren de zaten başkasını eleştirmeye fırsat bulamaz.
Kendi davranışlarını eleştirip kendisini iyileştiren insan ne yapar? En fazla işlerin düzelmesi için uyarı görevinde bulunur.
Biz uyarmıyor kötülüyoruz. Eleştiriyi kötülemeye dönüştürüyoruz.
Sonra da sürekli kan kaybediyoruz.
Kan kaybından da başkasını sorumlu tutuyoruz.
Mustafa Süs