Gel Ahkâm Keselim
Televizyondaki spor programlarını “kendimi bildim bileli” izlemem.
Kendimi bilmediğim zamanlar da olmuştur hayatımda, o zamanlar izlemişliğim vardır. Herkesin vardır cahilliye dönemi.
Ukalalık olarak algılamayın lütfen, bu tamamen kendimle ilgili bir durum. İzleyene niye izledin demem. Bana ne! Kim ne izlerse izler.
Benim gelmek istediğim mevzu başka.
Spor yorumcuları oturdukları yerden öyle güzel futbol oynatırlar ki… İzleyenlerin ağzı açık kalır.
Bak, ne güzel oynatıyor işte derler. Biliyor bu işi derler. Adam duayen derler.
Televizyon sahipleri de bu yorumculara servet niteliğinde para öder.
Aynı yorumcular fiili olarak futbol oynarken o maç atmosferinde yığınlarca hata yaparlar, kimisi boş kaleye bile gol atamaz gün gelir.
Aynı yorumcular teknik direktör olur, futbolculara verdikleri taktikleri birden unutuverirler nedense…
Sadece spor yorumcuları mı?
Televizyonlarda ülke yöneten yorumcular da çoğu kişiyi mest eder.
Helal olsun bu şahsa derler, derya bu derya diyen de olur o yorumcular hakkında.
Aynı yorumcular siyasete atılır, nedense siyasetçilere verdikleri taktikleri unutuverirler.
Eğitim öğretim yılı başladı ya…
Konumuz da doğal olarak eğitimciler…
Televizyon izlemediğim için bilmem ama geçenlerde bir yerde rastladım…
Beş altı kişi öğretmenleri ve eğitim sorunlarını tartışıyor hem de hararetle…
Öğretmen şöyle olmalı, öğretmen böyle olmalı, dersi şöyle işlemeli, dersi böyle işlemeli, öğrenciye şöyle yaklaşmalı falan…
Spor yorumcuları sporun içinden geliyor, onları bir nebze anlarız…
Siyaset yorumlamak için siyaset okulunu okumaya, ülkede siyaset yapmaya falan gerek yok, herkesin siyasetçi olduğu ülkemizde televizyonlardan siyaset yorumlanmasını da anlarız, eyvallah…
Yahu arkadaşım, eğitim fakültesi okumamış, tebeşir tozunu öğrenciliği dışında yutmamış, ömründe bir saat derse girmemiş insanlar öğretmene akıl veriyor.
Akıl vermekle kalmıyor ahkâm kesiyor eğitim hakkında…
Eğitimle alakaları sadece öğrenci velisi olmaları…
Onun dışında bildikleri bir şey yok… Siyaset yorumcusu gibi mübarek…
Daha önce de dile getirmiştim. Bir de öğretmen yetiştiren akademisyenler var. Bunlardan bazıları da hem yazan hem yorum yapan kesimden…
Bunlar da bir gün bile derse girmemişler ama hem öğretmen yetiştiriyorlar hem eğitime yön vermeye çalışıyorlar. Bilgilerine diyecek bir şey yok, bileğinin hakkıyla akademisyen olmuş olabilir ona da eyvallah…
Denizi ne kadar anlatırsan anlat, denize girmeyen bir çocuk denizin ne olduğunu bilemez.
Acı biberi ne kadar detaylı anlatırsan anlat, acı biberi yemeyen acı biberin ne olduğunu anlayamaz.
Evliya Çelebi Artvin’e gitmemiş, orayı görmemiş olsaydı:
Artvin’de bir çay ikram ettiler, bardağı koyacak düz bir yer bulamadım, der miydi? Bu kadar derin bir bakış açısıyla o engebeli araziyi herkesin anlayabileceği şekilde anlatabilir miydi? (Not: Evliya Çelebi kahve demiş de, ben çay diye değiştirdim.)
Yorumcular, yazarlar, akademisyenler, veliler, siyasetçiler… Kısaca eğitime yön vermeye çalışanlar…
Öğretmene akıl verenler…
Gelin biraz tarlada çalışın da ondan sonra konuşun çiftçiler hakkında, olmaz mı?
Mustafa SÜS