Yorgo Gitti Sofia Geldi (Maarifin Sesi)
Yorgo Gitti Sofia Geldi
Türkiye’de en kolay olunan bir dal var…
Sanatçılık!
Tabirimi mazur görün Türkiye’de;
Alengirli işler yaptıysanız,
Devleti yönetenler muhafazakârlarsa, onlara karşı geldiyseniz, onlara muhalif olanların safındaysanız,
Ahlaka mugayir tavır ve davranışlarınız varsa,
Toplumsal değerlere alenen düşmansanız,
Diğer dinlerle değil de özellikle İslam’la kavgalıysanız,
Türkiye’yi bölmeye çalışan her türlü teröre destek veriyorsanız,
Aile mefhumunun yok edilmesi projelerine (LGBT gibi) gönüllü destek oluyorsanız… Sanatçısınız. Hem de öyle böyle değil, anlı şanlı sanatçısınız…
Bu sözüm ona sanatçıların sözünün üstüne söz söylenmez.
Yukarıda saydığım özelliklerin tersi istikamette olanlar da yalakadır. Onlara sanat dünyasında paye verilemez. Başarıları ne olursa olsun sanatçılık onlara yakışmaz. Muhaliflerin kasap bıçağını yalayandan sanatçı olur ama hükümete destek verenden olmaz.
Bir takım şımarık, şarlatan güruh, kendilerini böyle pazarlıyor, böyle pazarlarken de palazlanıyorlar. En fakirinin altındaki arabaya güç kuvvet yetmez. Ama açlık edebiyatı yapmakta da epeyce mahirdirler. Fakiri fukarayı suiistimal ederler…
İşte bu sanatçılardan birinin ikiz çocuğu olmuş. Allah bağışlasın, analı babalı büyütsün…
Bu ikiz çocuklarına Alya ve Sofia adını vermişler.
Bunu duyan Sabah Gazetesi Yazarı Engin Ardıç da kendince ve bizce haklı olarak sormuş:
“Ana Müslüman, baba Müslüman. Ananın adı Seray, babanın adı Eray… Hem de kafiyeli vallahi. İlber ile Dilber gibi. Peki, bu kızların isimleri nasıl Alya ve Sofia olabiliyor? Elbette her ana babanın çocuğuna istediği ismi koyma hakkı vardır, nüfus memuru kabul ettiği sürece mesele yoktur. Ama bizim de şaşırma hakkımız olsa gerek. Bir sürü Türk ve Müslüman ismi var, kıran mı girdi?”
Buraya kadar her şey normal, yani bize göre normal…
Bu yazıyı seküler kesime hitap eden ve muhalif bir haber sitesi yayımlamış.
Altındaki yorumları okudum kan beynime sıçradı…
Hakaretin bini bi’ para…
Hani içlerinde sakince, şu gerekçelerle Engin Ardıç’a karşıyım diyen yok…
Yüzlerce yorum var hemen hepsi hakaret içerikli ve en yumuşak yorum: Sanane!
Türkiye’de yaşayan insanların yabancı isimlere bakış açısı bu…
Seküler kesim geleneksel isimlerimizden acayip rahatsız.
Düşünüyorum, Engin Ardıç hükümet yanlısı bir gazetede yazdığı için mi bunca linç diye…
Keşke öyle olsa, sırf yazarın konumuna karşı anlık kızgınlık desek de değil gibi sanki…
Birçoğu kendi çocuklarına da yabancı isim koyacaklarmış. Kendi geleneksel isimlerinden rahatsız olanlar da gırla…
Nereye gidiyoruz sorusu son zamanlarda epey revaçta… Biz de soralım, nereye gidiyoruz?
Freni patlamış kamyondan farkımız yok. Yuvarlanan taştan farkımız yok, nerede duracağımız belli değil…
İsimlerimize, özümüze, kelimelerimize, deyimlerimize, atasözlerimize ne zaman ve nasıl sahip çıkacağız?
Bizi bizden alacaklar, alıyorlar, almışlar da bir kısmımızı…
Elimizdekilere nasıl sahip çıkacağız?
Eğitimi maarif yapalım diyoruz, müfredatı değiştirelim diyoruz ama oralı olması gerekenler oralı olmuyor.
Yorgo’yu deniz döktüysek Sofia’nın yanımızda işi ne?
Mustafa SÜS