Türkiye’nin Kimliği, İdeolojinin Kem’liği (Maarifin Sesi)


Türkiye’nin Kimliği, İdeolojinin Kem’liği

Çağın kirleterek getirdiği insanları; çağın dört bir koldan her türlü imkânlarla özünden kopardığı insanları çıkarırsanız, sevabıyla günahıyla Anadolu irfanı, Türkiye kimliği ile meydana çıkar.

Anadolu irfanında, “Dergâhtan içeri eğri odun komayalım.” İdraki vardır.

Anadolu irfanında, aynı sofrada oturan dervişlerin elinde ‘Derviş kaşığı’ vardır. Herkes karşısındakinin ağzına götürür kaşığı. “O doymadan benim doymam bir anlam ifade etmez.” Demektir bu.

“Dağlara kışın buğday serpin, Müslüman ülkede kuşlar açlıktan öldü demesinler.” Diyenlerin ocağıdır Anadolu.

Sobaya odun atarken, odunun içinde karınca varsa karıncalar yanmasın diye odunu silkeleyenlerin yurdudur Anadolu.

Türkiye kimliği öyle kendiliğinden durup dururken oluşan bir kimlik değildir.

Kökleri sağlam bir çınardır Anadolu.

Orta Asya’dan getirdiği kimliğinin hamurunu İslam’la yoğurmuş, “Kökü ezelde, dalı ebede.” Bir mefkûrenin mümessilidir Anadolu insanı.

Bu Anadolu insanını özünden koparmak için nelerin yapıldığını herkes biliyor.

Toprak gibi mümbit, kaya gibi sağlam olan kimliğimizi satmamız karşılığında bizlere dünyalar vaat ediliyordu önceden.

Şimdi gerek duymamaya başladılar herhangi bir şey vaat etmeye.

Neden?

Resmi ve gayri resmi ideolojik dayatmalarla, Amerikan’ın benimsediği müfredatla, sinema filmleriyle, televizyon dizileriyle, boyalı basınla, maneviyattan ve değerlerimizden uzak eğitim sistemiyle hâsılı nefse hoş gelen ne varsa hepsiyle kimliğimizi yavaş yavaş almaya başladılar.

Bir Orhan Gencebay filmiydi, ilgili bölümü izlemiştim, orada kem ideolojinin temsilcisi Orhan Gencebay’a özet olarak şunları söylüyordu:

Önce ailenizi zehirleyeceğiz, sonra size batılı kültürü empoze edeceğiz, beyinlerinizi yıkayacağız, sizi batıya aşık edeceğiz, bunun için de sinemayı, televizyonu kullanacağız…

Yetmişli yıllarda çekilen filmde her şeyi alenen söyleyerek gelmişler, sinsice değil.

Kimsenin önlem almasına müsaade etmemişler ya da kimse önlem alacak derecede ciddiye almamış olayı.

Açlığa mahkûm edilen insanlar kem ideolojinin açık veya sinsi dayatmalarıyla uğraşacak değildi ya…

Kem ideoloji evlerimizin başköşesinde bizlere emir veriyordu, filmdeki gibi:

Benim istediğim gibi giyin, benim istediğim gibi konuş, benim istediğim yerlere git, benim istediğim yiyecekleri ye…

Doğum günü deyip geçiyoruz da, doğum günü de dayatmaydı, yılbaşı kutlamaları da dayatmaydı. Sırada cadılar bayramı kutlamaları var, sonumuz hayrola.

Evlerle yetinmediler, sokaklarda reklam panolarından tutun, tabelalara kadar her yerde nüfuz ettiler bize kimliklerini, kimliğimiz karşılığında.

Okullarımızda ne öğreteceğimize kem ideoloji karar verdi.

Süt içtik, oynadık ve uyuduk ilkokuldan itibaren.

Çalışmayı, üretmeyi, dünyaya hükmetmeyi öğütleyen olmadı.

“Türkiye’ye yeniden işgal için gelecek olsak, bizi ellerinde çiçeklerle karşılayacak bir sürü insan yetiştirdik. 1920’de olduğu gibi…” Diyen İngiltere kraliçesi boş konuşmuyordu.

Kem ideolojinin kirlettiği, kimliğini beş paraya sattığı insanlardı kast ettiği.

Kem ideoloji Afrika’ya da gitti, oraları da darmadağın etti, o insanları açlıktan öldürdü ama onların bizim gibi şanlı bir geçmişi yoktu. Onlar kandırılmaya daha yatkındı.

Bize ne oldu peki?

Anadolu irfanını nasıl kaybettik, kimliğimizi nasıl sattık bedavadan yere?

Asırlardır dünyaya hükmetmiş bir milletin evlatları değil miydik biz?

Dünyada Türkiye gibi başka bir ülke yok dört bir koldan özü işgale uğrayan…

Bizi öldürmediler, canımızı alıp hayatta bıraktılar…

Şimdi diriliş vakti… Küllerimizden yeniden doğma vakti.

Ye’se kapılmadan Türkiye kimliğiyle dünyada yeniden adaleti tesis etme vakti. Ama önce kendimize gelerek, kendimizi, özümüzü bularak…

Ne diyordu İsmet Özel: “Nuh’un gemisini dolduracak kadar inanmış insan varsa, umut da vardır.”


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YouTube