Patronun altını oyanlar (Makale)
Patronun altını oyanlar
Dinimiz İslâm bize emreder, der ki mealen;
İşten kaçma, yükten kaçma, elini taşın altına koymaktan kaçınma, lâyık olduğun bir görev varsa ve o görev sana verilirse o görevi al ve layıkıyla yap…
Herhangi bir göreve talip olanlar öteden beri eleştirilir.
”Görev istenmez, verilir.” denir.
Ve bizim toplumumuzda görev istemeyen insan sayısı oldukça azdır.
İşin tuhafı, görev istemeyenlerin çoğunluğu da istemedikleri göreve lâyık olanlar, liyakat sahibi dediğimiz türden insanlar.
Peki, bu insanlar neden görev istemiyor?
Nefsime yenik düşer, imtihanı kaybederim diye mi?
Etrafındaki “el denilen putlardan” çekindiğinden mi?
Görevi hakkıyla ifa edemem diye düşündüklerinden mi?
Rahatını bozmak istemedikleri için mi?
Bunların hepsi geçerli sebep olabilir ama görevden kaçanlar olarak nitelendirilir bu insanlar, haklı olsalar bile!
Görev isteyenlerin aşırı çoğunlukta olduğu bir dönemde görev istememek olağandışı bir durum…
Durun bir dakika!
Size bir hikâye anlatayım!
İyi insanların görev istememe gerekçelerine uygun bir hikâye…
“Vakti zamanında, işverenin biri iş yerine bir müdür atıyor, müdür de atanır atanmaz işe koyuluyor.
Görünen o ki iyi iş çıkaracak. Ekibini topluyor, istişare ediyor falan.
Sonra bu müdür önüne iş yerinin bölümlerini gösteren haritayı açıyor, -beklenenin aksine-nerede işini iyi yapan varsa hepsini teker teker belirli gün aralığında görevden alıyor. Yerine de iş bilmez, birilerinin adamı olan tipleri atamaya başlıyor.
Kimse bu müdüre etme, eyleme demiyor, diyemiyor. Neticede müdür adam, mühür kimdeyse Süleyman o!
İşverenin olan bitenden haberi bile yok. Çünkü işverenin yığınlarca iş yeri var, ‘kıytırık’ bir iş yerinin bir bölümünün sorumlusuyla mı ilgilenecek?
Hal böyle olunca o bölümde çalışanların sesi çıkmıyor ama iç sesleri diyor ki:
Bu işveren yani esas patron neden böyle yapıyor, neden bu tür iş bilmez tipleri müdür olarak atıyor?
Başlıyorlar kamuoyu oluşturmaya.
Müdür patronun kredisini tepeleyerek kullanıyor ve herkes kılıcını patrona doğrultuyor, müdürle ilgilenen bile yok.
Müdürün arayıp da bulamadığı fırsat…
Ertesi gün başka birini görevden alıyor yerine yine liyakatsiz birini atıyor.
Bu durum, patronun sahibi olduğu tüm iş yerlerinde artık rutin olmaya başlıyor. Aksi olursa şaşırıyor herkes.
Görevden alınanların ahı da havada dolaşacak değil ya, gün gelip birilerinin alnına yapışacak. Ya bu dünyada ya öteki tarafta…
Kul hakkının farkında olan hiç kimse, kimsenin ahını almaz, farkında değilse de bedelini öder…
Durum böyleyken işi bilen, liyakat sahibi, şuurlu, patronuna sadık insanlar görevden kaçınmaya başlıyorlar. Öyle ya, hem işini iyi yapacaksın hem de birileri sizi kafasına göre görevden alacak, kim dayanır bu yüke?Akşam farklı ünvanla yatacaksın, sabah farklı ünvanla kalkacaksın…
Patron altının oyulduğunun farkında bile değil. Çünkü patrona bu tür “ufak tefek” olaylar aksettirilmiyor.
Patron itibar kaybına uğruyor ama bu tür müdürlerin umurunda olmuyor bu işler.”
Hikâye bitti!
Yazı da bitti…
Mustafa Süs